Onunla rakı sofrasına oturmak cesaret istermiş, güzel içermiş, sonra bırakmış karaciğer sorunlarından dolayı, şiirleri ile ödüller almış, genç yaşta kaybedilen şairlerdenmiş. Güzel adammış.
Tanısam ne şahane olurdu dedim şiirlerinden ve hikayesinden sonra. En azından yaşarken değeri bilinmiş ve ardından hep güzel sözler söylenmiş.
Keyifli okumalar...
HECE VE ÖLÜM
Ahşap şehrin kağıda vuran
camları. Kırıldı. Görüntü
havuzdan döküldü. Çılgın dil.
Neyi unuttum? Bir örgü. An
nem örüyor, ben çözülüyordum.
Elmayı soyup bir tabağa
koyar gibiydim. Güzel gibi
Kulyağımda dönen çılgın dil—
dönüp duran hâtıra kutum,
içindeki kedi gözleri
ve beslediğim cam heceler.
Hâtıra kutumu kırdım ben,
kulağımda dönen çılgın dil…
… kanı akıtılan bir inci.
Ne çıkar unuttuk hepsini!
NİLGÜN'ÜN GÖZTAŞI
Ahşap bir kutu.
Açtım.
Öylece duruyordun ve bakıyordun bana.
Göğermiştin.
Göz mıknatısıydın.
Ne tuhaf, içimde inanılmaz
bir istek uyandırdın.
Nilgün, "Sakın ağzına sÜrme!" diye uyardığında,
ben çoktan dilimi değdirmiştim sana.
Acıydın.
Acı.
Şimdi yreğimde bir taş.
( Nilgün: Nilgün Marmara)
Geceyazısı, Ocak 2004
Enjektör
Ağaca vurdu balıklar, silindi
pulları, su çizildi kökten uca.
Yapraklar mı çıldırdı, bulutları
kim kesti geçmişin hançeriyle?
Bulutlardan pas fışkırıyordu, pas
fışkırıyordu bulutlardan incecik
damarlarıma.
Ayrıntıya hapsettiğim dünya,
mon coeur! Ampule taktığım düşlerim…
Bulutları kör bir çocuk çakısıyla ben kestim.
Kesildi. Kimse inanmadı.
(Yeis İle Tabanca’dan)
O Pornografos
Gülü tuza yatırınca kadın olur bulutlar
parçalanır bıçağın suya değdiği mahrem
Köşelerde.
Kaktüs! Çöllerin mıknatısı!
Besle beni yırtarak sütünle…
Sindiremediğimde vahşi güllerin üstüne
geleyim kapkara tüllerimle, yırtık
gölgelerimle.
Ey pembe sanayii!
Ey pembe işçiler! Gölgeler kırallığının
yurttaşları! Uzuvlaşınız soluk gururunuzla
susturunuz valsleri, valsleri susturunuz…
(Yeis İle Tabanca’dan)
YANGIN GÜLÜGülde yangın var.
Aşklar yanıyor.
Şehir yanıyor.
Gül güle benzemez.
Daha ne güller var benim içimde...
Say, bitmiyor.
Damarlarımda böcekler dolaşıyor.
Gül tozları taşıyorlar kalbime.
Bütün güller, kalbimde büyüyor.
Bir aşk yanıyor. (Su yok.)
Yangının ta kendisiyim ben.
Çalılar büyütüyorum içimde,
güller çoğaltıyorum.
(Çalılar suyla büyüyor.)
MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR
Aşk, merakla başlar. Sonra koku ve ısrar
gelir arkasından. Kurtulamazsın, sıyrılamazsın
derinliklerden, boğulursun sularda, ay
vururken denize ve boyarken göğü,
gökyüzünün gördüklerini.
Uzaklarda
kalınca birbirini ısıtan eller, kalakalırım,
sarsılırım kendi başıma.
Aşk, merakla başlar. Sonra koku
ve ısrar gelir arkasından. Kalplerdeki harita, yeniden
şekillenir.
(Kalbim sağda şimdi, orda şekillendi.)
Aşk, meşk gerektirir.
İşte böyle.
(Kitap-lık, Mayıs-Haziran 2002)
SEYHAN ERÖZÇELİK
Nilgün Marmara ile olan fotoğraflarına hayran kaldım , bu nedenle paylaşmak istedim :)
Nilgün bana,Seyhan sana.
YanıtlaSilbunu da gördün mü? pic.twitter.com/Fxn6VVqN
OOOOOOOOOOOOOWWWWW.. Sanırım artık bir twitter ya da face hesabı açmam şart. Her şeyden çok uzak kalıyormuşum gibi.. Dünya bu kadar teknolojik olmasadyı evlere gidilip hâla foto albümlerine bakılıyor olacaktı yaaa.. Güzel geldi geceme.. Arada buldukça dürt sen beni, uyanayım... :D
Sil