Gece okuduğum bir yazı içerisinde geçen portishead şarkısına gece ve devamında takılı kaldım. Uzun zaman olmuştu hatunu dinlemeyeli. Tabi ki aynı zamanda green grass şarkısı hala günlerimin içinde dolanmaya devam ediyor. ki şu an müzikten ya da şarkılardan bahsetmeyeceğim. Dinlediğim ana denk geldiğinden bir an için minik bir teşekkür notu gibi algılanabilir hatırlatana.
Tekrarlarla dolu tipik bir iş günündeyim. Bu hafta içi ve gün ortası saatinde olmamın bir getirisi, biliyorum, en azından farkında olduğum en iyi kısım burası :)
Tamam hemen bu cümlenin ardından gelen bir “maalesef” diyorum isyan boyutumu aza indirmek adına. Geçen zamanları ancak böyle bastırabiliyorum ya da günlük olarak bulduğum bir çözüm olabilir.
Bir süredir alışkanlığım olan “günaydın” sözcüğünden ne kadar uzak kaldığımı farkettim. Yani kendime uzak bırakmışım bu kelimeyi. Çünkü aynaya bakmıyorum sabahları. /Yüzünü yıkamak için kafanı hafifçe lavobaya doğru eğ/ dişlerini fırçala/ sonra otomatikleşmiş beden hareketiyle havluya uzanıp kurulan ve çık/ -Az önce ayna es geçildi- Peki neden??? Nedenini biliyorum aslında ama nedenler işime gelse, sonucun işe gelmemi engellemesi gerekecek.
Eminim benim gibi binlerce ofis insanı vardır söylenip duran. Bu sistemin bozuk olduğunu mu gösterir yoksa bizlerin mi bozuk olduğunu? -Sistemmmm?-
Tam bunları yazarken aklıma gelen bir görüntüyü ekleyeyim:
Uyku öncesi izlediğim filmin - “my life without me” – bir sahnesinde; kız ve annesi arabada giderlerken, kız arabada yeni bir dil öğrenmeye çalıştığı için sürekli o dilin kelimelerini tekrar eden bir bant dinliyor. Annesi dönüp kızına “neden normal insanlar gibi müzik dinlemiyorsun?” diye soruyor. Kız önce kaset çalara sonra annesine bakıp “normal diye birşey yok, kimse normal değil anne” diyor. Tamam çok dokunaklı bir kare olmayabilir genel açıdan ama içindeki minik durum belirtisi değinmek istediğim. Normal olan ne? Normal ya da a-normal diye kavramlar varsa bunun ayrımını kim yapıyor? Yani bana a-normal diyen birisi kendisini normal diye nitelendirirken nereden bilicez onun a-normal benim normal olmadığımı? Tıp buna çözüm getirmiştir değil mi, sevgili tıp bize sunacağı binlerce seçenekli testler sonucunda bunun da ayrımını yapalabilir. Peki bu ya bu testler yanlışsa, konulan bazı tanıların yanlış olabilme ihtimali gibi... Öldürmez belki bu sorunun çözümü ama delirtebilir. Delilik ipinin hemen altında dolanırken insanlar birden tutup kurtulduğunu da sanabilir. Bir çok yanıltan kurtuluş gibi.......
Bu yazının varacağı bir nokta var mı, yok aslında. Varması da gerekmiyor bir yerde. Sadece bir iç döküşün sesli hali, ya da yazmaya özlem duymuş parmaklarımın arasından iş kaytarma esnasında dökülenler denilebilir. Çok da mühim değil....
Hem :
“Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?”
PS: -günaydın özlemimi hatırlamamı sağlayan işyerindeki panoya arkadaşımın yazdığı yazı oldu-
Tekrarlarla dolu tipik bir iş günündeyim. Bu hafta içi ve gün ortası saatinde olmamın bir getirisi, biliyorum, en azından farkında olduğum en iyi kısım burası :)
Tamam hemen bu cümlenin ardından gelen bir “maalesef” diyorum isyan boyutumu aza indirmek adına. Geçen zamanları ancak böyle bastırabiliyorum ya da günlük olarak bulduğum bir çözüm olabilir.
Bir süredir alışkanlığım olan “günaydın” sözcüğünden ne kadar uzak kaldığımı farkettim. Yani kendime uzak bırakmışım bu kelimeyi. Çünkü aynaya bakmıyorum sabahları. /Yüzünü yıkamak için kafanı hafifçe lavobaya doğru eğ/ dişlerini fırçala/ sonra otomatikleşmiş beden hareketiyle havluya uzanıp kurulan ve çık/ -Az önce ayna es geçildi- Peki neden??? Nedenini biliyorum aslında ama nedenler işime gelse, sonucun işe gelmemi engellemesi gerekecek.
Eminim benim gibi binlerce ofis insanı vardır söylenip duran. Bu sistemin bozuk olduğunu mu gösterir yoksa bizlerin mi bozuk olduğunu? -Sistemmmm?-
Tam bunları yazarken aklıma gelen bir görüntüyü ekleyeyim:
Uyku öncesi izlediğim filmin - “my life without me” – bir sahnesinde; kız ve annesi arabada giderlerken, kız arabada yeni bir dil öğrenmeye çalıştığı için sürekli o dilin kelimelerini tekrar eden bir bant dinliyor. Annesi dönüp kızına “neden normal insanlar gibi müzik dinlemiyorsun?” diye soruyor. Kız önce kaset çalara sonra annesine bakıp “normal diye birşey yok, kimse normal değil anne” diyor. Tamam çok dokunaklı bir kare olmayabilir genel açıdan ama içindeki minik durum belirtisi değinmek istediğim. Normal olan ne? Normal ya da a-normal diye kavramlar varsa bunun ayrımını kim yapıyor? Yani bana a-normal diyen birisi kendisini normal diye nitelendirirken nereden bilicez onun a-normal benim normal olmadığımı? Tıp buna çözüm getirmiştir değil mi, sevgili tıp bize sunacağı binlerce seçenekli testler sonucunda bunun da ayrımını yapalabilir. Peki bu ya bu testler yanlışsa, konulan bazı tanıların yanlış olabilme ihtimali gibi... Öldürmez belki bu sorunun çözümü ama delirtebilir. Delilik ipinin hemen altında dolanırken insanlar birden tutup kurtulduğunu da sanabilir. Bir çok yanıltan kurtuluş gibi.......
Bu yazının varacağı bir nokta var mı, yok aslında. Varması da gerekmiyor bir yerde. Sadece bir iç döküşün sesli hali, ya da yazmaya özlem duymuş parmaklarımın arasından iş kaytarma esnasında dökülenler denilebilir. Çok da mühim değil....
Hem :
“Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?”
PS: -günaydın özlemimi hatırlamamı sağlayan işyerindeki panoya arkadaşımın yazdığı yazı oldu-
Photo: Umay Umay (http://umayumay.deviantart.com)
aslında bu tanılama işini yapan amerikan psikologlar derneği. ama biz "türk" olduğumuza göre, amerikanların normal-anormal ayrımında nerde duruyoruz? onu da geçtim mesela bu psikolojik rahatsızlıkların listelendiği bir kitap var ki kısaca DSM denir, bunun üçüncüsünde eşcinsellik bir cinsel sapma olarak görülürken, dördüncüsünde yer almıyor bile. şimdi ben burdan çıkardığımı söyleyeyim sana,
YanıtlaSil1-genellemeler kolaydır
2-genellemeleri "güçlü"ler yapar
3-şartlar genellemelerde düzeltmelere yahut bozmalara gidilmesini gerektirebilir.
hem zaten foucault deliliğin tarihi'nde hemen her şeyi çok güzel anlatmıştır.
teoman der ki: "kim anlamış ki sen anlayasın böyle?"
ne güzel özetlemişsin :)
YanıtlaSil