Nisan 18, 2012

YEMEZLER!

Bağlantı
Bir tık'la destek olalımmm

www.yemezler.org/?ref=11271


YEMEZLER!

J.G. Ballard

Güne bir kaç Ballard sözüyle uyanmak...

  • Burjuva hayat tarzı bu gezegenin hayal gücünü öldürüyor.
  • Sekse düşkünüzdür ancak seksüel hayalgücünden korkup büyük tabularla korumak zorunda hissederiz. Eşitliğe inanır, alt sınıflardan nefret ederiz. Bedenimizden ve daha da önemlisi ölümden korkarız. Unutulup gitmenin birkaç adım uzağındayız ancak garip bir şekilde, ölümsüz olmayı ümit ediyoruz.
  • Özgürlüğün barkod numarası yoktur.
  • Herşeyi hoşgörebiliriz, ancak biliyoruz ki liberal değerler, bizi sadece pasifleştirmek için tasarlanmıştır.
  • Yeni bir şeyler duymaya, görmeye aç ve bildiği şeylerden de umudunu kesmiş insanlar olarak, geçmişimizi ve geleceğimizi her gün talan etmekten başka çıkar yolumuz yok sanki... Tıpkı bizden kendimizi, duygularımızı ve cinselliğimizi kolay pazarlanabilir ve cazibeli ambalajlar içinde her gün yeniden piyasaya sürmemizin beklenmesi gibi.

  • Gelecek sıkıcı olacak. Gezegenin varoşlaşması devam edecek, ve bunu ruhun varoşlaşması takip edecektir.

Nisan 03, 2012

The Staves - The Motherlode

The Staves'den yeni şarkı yeni klip..

Ben seviyorum bu hatunların huzurlu dinginliğini...


Athena - Ben Böyleyim


"Benim güzel hatalarım var"

Bazen dinlersin ama sonradan hadi canım sözlere geeeeel dersin, bu şarkıda onlardan birisi. Bugün bir okuma terapisi esnasında denk geldim ve dur ya bir daha dinliyim günde 1500 kere dinlenir mi derken, dinleyince doğru hatta 1500 az kalırmışşş dedim :)
Bazen bu b.ktan dünyayı kan-dır-mak adına...

Bahar bana çoook çook özlemeyi anımsatıyor. Hergün bir kez daha özlüyorum, daha çok daha çok, hep bir şeyi daha. Bu bitmez bir süreç ama önemsiz bir yerde. Çünkü özlerken ölmek gibi bir lüksün olmuyor :) Bu iyi midir ki? Bilemedim..
Takılmaaa devam et derken kendime ve benim gibi ruhlara bu şarkıyla gün ortasını keyifli kılmayı diliyorum...




.

Yeni bir akım: Salaktivizm

Kafalarımızı açmamız lazım. Kendi kafamızdan başlayarak neyi niye yaptığımıza bakmamız lazım. Kendimizi enselememiz lazım. Çok fena yalana bulandık. Sevişeceğimize seksi görünmek istiyoruz. Okuyup idrak edeceğimize bilgili görünmeye çalışıyoruz. İyi insan olmayı değil, iyi bir insan görüntüsü vermeyi amaçlıyoruz. Görünmek istediğimiz şeyi ‘ol’mayı amaçlamadığımız için üzerimize giydiğimiz kostümü çıkarıp yatağa girdiğimizde kendimizle karşılaşıyoruz. Yatağı bir ayna olanlar endişeyle bakıyorlar kendilerine. Kiminin aynası bile yok; çıplaklığına bile örtü geçirmiş, çarşafın altında yatıyor.

Hrant Dink katledilmişti. Bir tanıdıkla buluşmuştuk akşam yemeğinde. Bütün gün cenazeye, yürüyüşe ve bilumum nümayişe katılmıştı, bana onları anlattı. Sonra durdu ve bana dedi ki: “Neyi savunurdu, nasıl fikirleri vardı?” Ben afallamıştım ki bu kez, “İyi biriydi herhalde değil mi?” dedi. Nasılsa hiçbir fikri yoktu. Bunu anlayabilirdim. Ama hiçbir fikri olmaksızın bu tö- renlere katılması ilginçti doğrusu. Orada görünmenin iyi olması yetiyordu, orada olmanın anlamlarını kavramanınsa bir değeri yoktu anlaşılan. Zaten bu kalabalık sonraları Hrant Dink’e Hrant veya sevgili Hrant demeye de başladı. Her nasılsa artık bir politik duruş, bir insanî görüş de pazarlanabilir bir hale gelmişti. Teşvikiye Camii’nde böyle cenazeler olur. Ne ölenle, ne kendi ölümlülüğü ile herhangi bir bağ kurmayan; bir event’e katılırmışçasına gelenler vardır.

Sosyal Sorumluluk Pazarı

Oysa eylemlerimizin anlamı niyetlerimizle belirlenir. Yaptığımız şeyi niye yaptığımız o şeyin içinin ne ile dolu olduğunu belirler. Algıların gerçekliğin üstünü örttüğü, bütün dünyanın bir pazar ve gösteri alanı haline geldiği bu çağın gözden kaçırdığı budur. Bu yüzden mutsuzluğunun nedenini bile göremiyoruz. Düşlerimizin gerçekliğimizden daha sahici olduğu, ama düşlerimizin bile yorumlarının satılık olduğu bu çağda kavramların da içi bomboş. İyi olmak, iyilik yapmak bile kampanya artık. Sosyal sorumluluk kampanyaları yapılıyor. Bunların da bazıları bizim iyi insan, sorumlu vatandaş olma arzularımızı kullanan bir pazarlama tekniği. Pazarlamacılar 21. Yüzyılda yeni bir para toplama canavarı yarattılar. Bizden alışveriş ederseniz yanında bir de kanserli çocuklara yardım etmiş olacaksınız diyorlar. Aslında bu yemle önce malı onlardan almamızı sağlıyorlar. Üstüne bir de onları, yani o markayı “ne kadar da iyi bir marka” olarak tanımlamamızı sağlıyorlar.

Pozitif alışveriş, ethical consumerism, citizen effect, gibi kavramlar peyda oldu. Bir yandan alışveriş yaparken bir yandan kutup ayılarını koruyorsunuz. Yetmiyor bir de kampanyanın yüzü olarak seçilmiş ünlü oyuncunun kutup ayısıyla çekilmiş fotoğrafına bakıp onun da marka değerini artıyorsunuz. Kendinizi, ‘iyi’ hissediyorsunuz.

Slacktivizm

Slacktivizm diye bir şeyden bahsedeceğim size. Bu, yeni çağın aktivistlerini tanımlıyor. Öyle bilgisayarın başında oturup Facebook, Twitter, Myspace gibi yerlerde dünyayı kurtarmak için bir yerlere tıklıyorsunuz. Bir takım gruplara katıl tuşuna basıveriyorsunuz. Böylece aktivist oluyorsunuz. Hiçbir efor sarfetmeden kendini mutlu hissetmek ve tatmin olmak için eylem yapan aktivist(?)in adı bu. Slacktivistler arabalarına çıkartmalar yapıştırıyorlar, kollarına bir takım bilezikler takıyorlar. Hatta mümkünse kendi isimleriyle değil nick’leriyle gruplara katılıyorlar. Ne polis, ne nezaret, ne risk. Sen de tıkla dünya değişsin: Dijital kurtuluş(!)

Çaptan düşme korkusu yaşayan ‘ünlü’ler hemen bir sosyal sorumluluğa yapışıyorlar. Hastalıklar seksüalize ediliyor. Meme kanserine dikkat çekmek için memeler açılarak fotoğraf çekiliyor veya sutyenlerin rengi değiştiriliyor. Meme kanseri için yapılan bu çalışma ile memelerini kontrol ettirmek isteyen kadınlar konuyla ilgili sağlık merkezlerine ve doktorlarına para akıtıyorlar. Medya, kampanyanın seksi fotoğraflarını kullanarak tiraj yaratıyor. Fotoğrafları çeken fotoğrafçı da hem aktivist hem sanatçı oluyor. Kampanyaya katılan ‘ünlü’, röportajlar veriyor. Yeni bir sutyen pazarı yaratılıyor. Kanserli çocukların yararına yapılan kampanyanın kokteylinde çekilen fotoğraflar magazin dergilerini süslüyor.

Bunlar adeta oksimoron durumlar. Diyorum ya, kendimizden başlayarak kimin neyi, niye yaptığına bakmamız lazım. Aktivizm veya sosyal sorumluluk adına birşeyler yapan herkesin, her vakfın, her derneğin, her markanın da bizim bunu düşündüğümüzü, sınadığımızı, buna dikkat ettiğimizi bilmesi lazım. İnsanın sahici olana tutunma zamanı yaklaşıyor. Gerçekliğin en temel değer olduğu bir çağa ihtiyacımız var. Yoksa biz birşeyleri tıklayacağız birileri bizi tıklayacak. Tık kültürü, tık eylemleri derken hayat karşısında tıknefes kalacağız.

cem mumcu

alıntı: http://cemmumcu.com/index.php/yeni-bir-akim-salaktivizm/