Kasım 30, 2011

HANGİ İNSAN HAKLARI


Festival programı basın toplantısıyla açıklandı

Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 2011'in detaylı programı 29 Kasım Salı akşamı Tütün Deposu'nda yapılan basın toplantısıyla açıklandı.

Basın toplantısından fotoğraflar için galeri bölümüne bkz.

Yüksek çözünürlüklü fotoğraflar için ►►

Çocuk hakları 'perdeye' yatırılıyor!

Bu sene Film Festivali olarak yoluna devam eden Documentarist'in Hangi İnsan Hakları? etkinliğinde, sorunun hakkını veren uzunlu-kısalı 40'a yakın belgesel gösterilecek. 6-10 Aralık tarihlerinde düzenlenen ve çocuk haklarına vurgu yapan bu yılki festivale, insan hakları aktivistleri de dahil pek çok konuk katılacak.

Türkiye'nin ilk İnsan Hakları Film Festivali, 6-10 Aralık'ta üçüncü kez perdelerini açıyor. Documentarist'in düzenlediği Hangi İnsan Hakları? Film Festivali'nde Peru'dan Hindistan'a, Kolombiya'dan Filistin'e, ABD'den Afganistan'a, İsveç'ten Senegal'e ve elbette Türkiye'ye kadar pek çok ülkeden insan hakları manzaraları sunan nitelikli belgeseller İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak.

Bu yıl ana teması 'çocuk hakları' olarak belirlenen 'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali'nin en geniş bölümü çocuklara ayrıldı. “Çocuklar ve Hakları” bölümünde, aralarında animasyon-belgesellerin de yer aldığı 15 film gösterilecek. Seçkide yer alan belgeseller, Uganda'daki çocuk askerlerden Afganistan'da cinsel istismara maruz bırakılan çocukların durumuna, polis ve asker şiddetiyle can veren çocuklardan yoksullukla cebelleşen gençlere kadar dünyamızdan çocukluk/gençlik manzaraları sunuyor. Birleşmiş Milletler'in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çeşitli maddeleri üzerinden birer çocuğun yaşadığı hak ihlallerini ele alan, Hollanda yapımı Just Kids kısa film serisi de ilk kez festival kapsamında seyirci önüne çıkacak. Türkiye belgesel tarihinin klasikleşmiş filmlerinden olan Süha Arın'ın “Tahtacı Fatma” belgeseli ise 'özel gösterim' başlığı altında yıllar sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. Filmde, Toros dağlarında hayatını ormancı olarak sürdüren bir ailenin 12 yaşındaki kızı Fatma'nın hayatı ve özlemleri anlatılıyor.

Festival haftası boyunca çocuklar ve aileleriyle film okuma atölyesi, üniversite sınavına hazırlanan gençlerin sorunlarını aktaracakları Forum Tiyatro, sergi ve paneller dahil olmak üzere çocuklarla birlikte pek çok yan etkinlik de düzenlenecek.

İnsan hakları temalı filmleri desteklemeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Movies that Matter'le işbirliğiyle hazırlanan “İnsan Haklarında Eylemci Portreleri” başlıklı bölümde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatını insan hakları mücadelesine adamış bireylerin konu edildiği 4 film yer alıyor. Bu filmlerin ana karakterlerinin bir kısmı festivalin konuğu olarak İstanbul'a gelerek gösterimlere bizzat katılacak.

Arap dünyasında yaşanan fırtına bu sene başında Tunus'tan esmeye başlamış, etkisi körfez ülkelerinden Bahreyn'e kadar ulaşmıştı. Tunus'ta olanlar az çok biliniyor, ancak ülkenin bu isyanı besleyen politik atmosferini pek az tanıyoruz. “Laiklik.. İnşaallah” (Laicism... Inch'allah) Tunus'tan, kendi ülkemizden de aşina olduğumuz epey bilgi ve deneyim aktarıyor. Bölümdeki diğer film, ilk isyan dalgası kanlı bir darbeyle bastırılarak sonradan tam bir kara kutuya dönüşen Bahreyn'deki olayların perdesini aralayan, batı medyasının ikiyüzlü tavrını da teşhir eden son derece sarsıcı bir belgesel: “Bahreyn Karanlıkta Atılan Çığlık”.

Pek çok ödüllü belgeselin buluşacağı festival programında Türkiye'de ilk kez gösterilecek olan filmlerden biri de, Ciwan Haco'nun sürgündeki yaşamını ve 23 yıl sonra geldiği Diyarbakır'daki konserini anlatan Norveç yapımı “Diyarbekir'e Giden Yol” (The Road to Diyarbekir).... Fatih Akın'ın kendi ailesinin Almanya'ya gidiş macerasını konu alan “Geri Dönmeyi Unuttuk” adlı belgeseli de, Türkiye'den Almanya'ya işçi göçünün 50. yılı dolayısıyla özel bir gösterime konu olacak.

Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu'nun desteğiyle gerçekleşen festivalin gösterim ve etkinlikleri 6-10 Aralık 2011 tarihleri arasında SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu'nda yer alacak.

'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali 6-10 Aralık 2011'de

2009'dan beri Belgesel Haftası olarak düzenlenegelen ve büyük ilgiyle karşılanan 'Hangi İnsan Hakları?' etkinliği, üçüncü yılında film festivali kimliğine kavuşuyor! Bu sene 6-10 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek olan festivalin ana teması 'çocuklar ve hakları'... Dünyada pek çok ülkede düzenlenen 'insan hakları film festivalleri' ağının bir parçası olarak yoluna devam edecek olan, ülkemizin ilk ve tek insan hakları festivali 'Hangi İnsan Hakları?'nın 2011 programı ile ilgili detaylar pek yakında burada..

http://www.documentarist.org/insan2011/home.html

Kasım 29, 2011

Kırmızı Kahvrengi Defter ve Zilif için teşekkür mesajı....

Sonunda kavuştum ve buradan da kendilerine en azından bu kadar duyarlı oldukları için ayrıca teşekür etmek istedim.

Nilgün Marmara'nın "Kırmızı Kahverengi Defter" kitabına beni şaşırtacak derecede süpriz bir tasarımla ulaşmamı sağlayan Sena'ya (blog'una erişim izni yok dediği için paylaşamadım adresini :( ), Oruç Aruoba'nın "Zilif" kitabının fotokopisini yoğunluğunun arasında vakit ayırıp gönderen alef 'e çok çok teşekkür ederim.

Ben yine de kitapların orjinallerini aramaya devam edeceğim ama bu kopyaları da her zaman saklayacağım. Sanırım en kıymetlisi şu an elimdekiler olacak :)


Çilek

Kasım 28, 2011

Lana Del Rey - Video Games (Live At The Premises)



Son zamanlarda dinlediğim güçlü seslerden birisi. Dinleyince bir çok sese aşina geliyor. Aaa buna benziyor, biraz da şunu andırıyor diyorsunuz ama sanırım bu tarz söyleyen kadın vokallerde yaşanan bir karmaşa bu. Kesinlikle kendine has bir tarzı ve sesi var.
Google üzerinde arama yaptığınızda dolgun / köfte dudaklı güzel sözlerine denk gelebilirsiniz :), bunlara hiç takılmadan göze hitap ettiği kadar ruhunuza da hitap edecek bir hatun olduğunu net olarak söyleyebilirim :)
Ben yine canlı kaydını ekledim, kliplerini de izleyiniz.
Keyifle...

Kendisi hakkında detaylar için:
http://www.myspace.com/lanadelrey
http://www.facebook.com/lanadelrey

Leyla Erbil - Kalan


Henüz okumadım ama bu hafta içerisinde alıp hemen okumayı planlıyorum. Sıcak sıcak çıkmışken ve geçenlerde kitapevinde denk gelip bakmışken tanıtımını da yapmasam olmazdı.
Keyifle...

PS: Milliyet'te röportajı, radikal'de tanıtım yazısını da okumanızı öneririm.


Tanıtım yazı:

Leyla Erbil'in yeni romanı...

hiçbir şeyden ve her şeyden kalan

bir zamanlar justinianos'ların, fatih'lerin hüküm sürdüğü istanbul'un altında, şimdi toprakta gömülü olan binlerce yılın kalıntısından kalan... ibrahim ve ishak'tan kalan... insanların birbirlerini ayakkabılarından tanıdığı savaşın yokluk günlerinden kalan... farandolaların dönüldüğü, rum ustaların elinden çıkma üç katlı, ahşap evlerden kalan... kierkegaard'ın hasetinden kalan... elbette "kederli bir şiir"den kalan... "kederden mi neden bilmem sararmış rengi ruhsarı.." bir kitaptır kalan... lahzen'in göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zamandan kalan...

peki kimdir lahzen?

"kimim ve nasıl biriyim

hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün

sen hangi bilinçtesin lahzen

hangi göklerin bulutlarından yağdın

bu çorağa söyle

son bilinç ölüm olacağına

ölüm anındaki bilincin bilinci yazılamayacağına göre

hangi kavşağındasın tinsel gerçekliğin"

bu soruların eşliğinde iniyoruz hep birlikte

tıka basa şüpheyle doldurulmuş kuyudan

çıkmak için çocukluğa

daha da dibe

toprağın altına

ve orada arıyor lahzen

hakikatinin özünü

ve leylâ erbil'in kaleminde devleşiyor edebiyat,

şölene dönüşüyor kalan...

Vivaldi - La Follia

Günaydın şarkısı..

Kasım 26, 2011

My Brightest Diamond - Feeling Good - live

Bir çok kişi tarafından seslendirilse de son dönemlerde en çok My Brightest Diamond yorumundan dinlemeyi seviyorum.



Ps: Şarkıyı ilk seslendiren kim diye araştırma yaparken ekşi'de bir entry'a denk geldim. Nina Simone'dan da önce seslendirenler negro & the urchins mış. Ben Nina Simone sanıyordum, öğrenmiş oldum :) ilk yorumu dinlemek isteyenler için tıklayınız.

Hüsnü Arkan - Hoşgeldin / Birsen Tezer ile birlikte.



Kendilerini Ezginin Günlüğü'nden tanıdığımız Hüsnü Arkan'ın solo albümünden harika bir şarkı. Üstüne bir de Birsen Tezer'in vokali, Bülent Ortaçgil'in gitar ezgileri eklenince tadından yenmez bir hal almış.
Keyifle...



PS: Yakından takip etmek için :
http://www.husnuarkan.com/solo/

Siber Gnosis yayında!



Siber Gnosis yayında!

Siber Gnosis, Periferi Kollektif tarafından hazırlanan ve bağımsız sanatçı-çevirmen-
yazarların gönüllü katılımıyla şekillenen, bir yatay yayıncılık deneyidir.

Siber Gnosis’in ilk sayısı, her bir nüshasına Periferi sanatçıları tarafından yapılan “işler” ile
birer koleksiyon nesnesi olarak sunulmuştur. Sınırlı sayıda baskısı yapılan (150 adet) bu
dergi, Yıkım 2011’den Toplum Düşmanı’na, Sürrealist Eylem’den Albemuth Bilimkurgu’ya,
Periferi Kollektifin 10 yıllık birikiminin sonucu ortaya çıkmıştır.

Siber Gnosis; ağırlıklı olarak avangard, bilimkurgu, radikal politika, gotik ve heterodoksi
alanlarında yayıncılık yapacaktır.

PERİFERİ

Kasım 2011

*

Siber Gnosis - 1- içerik:

Metinler:

Budist Anarşizm- Gary Snyder

Bitişik odalar veya eskiden Avrupa komseri olan vampir- Carlos Martins

Maddox on William Gibson- Tom Maddox

Asger Jörn için prelüde- Rafet Arslan

Gnostizm ve Heterodoksi-Kenneth Rexroht

Bir paralel evren varsayımı olarak Sürrealizm üzerine- Ombresblanches

Görsel çalışmlarıyla: Horasan, cins, Nejat Satı, Defter Kazıyıcılar Kooperatifi, Eda
Gecikmez, Onston, Ubik Project

Şiirleriyle: Ela Dinçer, A. Emre Cengiz, Alper T. İnce

Bilimkurgu öyküleriyle: Yaprak Gözeker, ED, Seran Demiral

Çevirileriyle: Sufi, Gökhan Turan, Seran Demiral, Etilen-flagg, A. Emre Cengiz

Kasım 23, 2011

The Last Shadow Puppets - Meeting Place (acoustic)

Yine bugün radyo dinlerken denk geldim ve ne zamandır dinlemediğimi hatırladım. Seslerini, müziklerini çok çok özlemişim. Bütün gece arkada muhteşem orkestra ezgileri, önde ikili sesiyle gidecek.
Grup henüz yeni bir albüm çıkarmadı, özlettiği için beklemedeyiz. Umarım yakın zamanda albüm haberlerini alırız. Ben muhtemelen yine gecikmeli duyarım ama benden önce duyan olursa haber versin piliiz :)

Merak edenler için kimdirler:
http://tr.wikipedia.org/wiki/The_Last_Shadow_Puppets
http://www.thelastshadowpuppets.com/
http://www.myspace.com/thelastshadowpuppets

Ps: Standing next to me şarkısının klibini izleyiniz. Biz "ti" ile çok denedik ama bir türlü beceremedik aynısını yapmayı. Zamanında deneyen ve videolayan arkadaşlarda vardı youtube'da bulunabilir :)

Ben dinlerken en en en keyif aldığım şarkılarını paylaşıyorum pek tabisi canlı kayıttan :) Şarkının orjinal halini de mutlaka dinleyin, ya da bu akustik versiyondan dinlerken arkada kocaman bir orkestra hayal edin, kemanlı çellolu :))



ALTIKIRKBEŞ YAYINLARI

Altıkırkbeş yayınlarından çıkan, çıkacak olan, yakın zamanlı yapacaklarından haberdar olmak için : http://altikirkbes.wordpress.com

DÜN ARTIK YOK, VE “BİZ”, ŞİMDİYİZ!

İşi yapmak, nesneyi yaratmaktır. Elbette ki bu yaratma fiiline dek geçen süreç de kendi içinde bir başka yaratı sürecinin zihinsel safhasıdır.

Bilmek ve bilmeyenlerle, bildiğine kendini inandırmış olan bilmeyenin varlık bulduğu toplumla yaşamak, acıların en büyüklerindendir. Hele ki aynı “biliyorum” yanılsaması içinde sözde “üst” insanların “ürettikleri” de habitatta varlık buluyorsa…

Ortaya koyduğunuz, zihninizin ürünü olan şey zihninizdir de. Ama “gerçekten size ait olmayanı” ortaya koyarsanız YALAN SÖYLEMİŞ, “ticaret” yapmış, “satmış” (bu satmışlığın uzamında da ‘satılmış’) olursunuz.

6:45 Yayın, “üretim” safhasında, var olduğundan bu yana “şirketsel” bir mantık gütmemiş ve sistemleşmemiştir. Hiçbir zaman kendisini “karşı” olarak adlandırmamış, o ya da bu şekilde kendisini adlandıranları derin bir sessizlik içinde izlemiştir, izleyecektir.

Zaman, pratiklerle tecrübeyi getirmiştir. “Kitap yayımlamakla yayıncı olunmaz” sözümüzün derinliğinde de zaman ve pratikleri yatmaktadır.

6:45 kendi kültürüne sahiptir, sürekli genişlettiği coğrafyasını kendisine yakın hissettiklerini acelesiz, zamana yayarak vücuduna dahil ederek genişletmektedir.

6:45 Yayın kendisini ağır-ağır oluştururken, ait olanlarını da örmüştür; insanlarını ve medyalarını kendiliğindenlikle oluşturmuş ve şimdiki zamanında, yeni organizmaları kendisine ekleyerek oluşturmaya ve sessizce-gürültülü gelişimine devam etmektedir.

ALTI45 YAYIN sürek halinde yeni yaratılar peşindedir ve ESKİNİN BİRİKMİŞLİĞİNDEN nesnel ve ussal olarak kurtulur, kurtulacaktır.

HER YENİ ESKİ OLDUĞUNDA, ŞİMDİKİ YENİYE DÖNEN US, ESKİYİ “ARKADAN GELEN” ve “İHTİYACI OLAN BAŞKALARINA” DEVREDECEKTİR.
Ki uzun soluklu yürüyüşüne devam etsin! Edebilsin!

ALTIKIRKBEŞ YAYIN HAREKETLİ DEĞİLDİR
6.45 YAYIN HAREKETTİR

Erciş'in Genç Sesi

Erciş bölgesinden röportajlar haberler için bu bloga bakalım...

Van-Erciş Depremi sonrasında Ercişli çocuk ve gençler tarafından oluşturulan Erciş'in Genç Sesi Haber Bloğu

Erciş'in Genç Sesi


http://ercisingencsesi.blogspot.com/

Kasım 15, 2011

Yavuz Hakan Tok: Esin Afşar - "Odeon Yılları"


Güzel bir yazı ki değeri çok önce verilmiş ve yayınlanmış. Haberi duyunca üzülmeyi bırakıp daha çok okuyup dinledim. Yeniden eskilere doğru göç yaptım.
Rahmetle...

Sevenleri ya da orada olmak isteyenler için:

17/11 09:30 Harbiye CRR'deki tören sonrası Tesvikiye Camiinde kilinacak öğle namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığında defnedilecek...


“HACER HANIM NEDEN KÜSTÜ?”

Diplomat ve yazar bir babanın, gazeteci ve yazar bir annenin kızı, “dünyanın en genç profesörü” unvanı taşıyacak bir ağabeyin kız kardeşi olarak dünyaya gelmek, yaşadığı ülkenin, ülke insanının, hayatın, günün, gündemin farkında olarak büyümekle eş anlamlıydı. Nitekim öyle büyüdü Esin Afşar.



Kasım 14, 2011

Adalet İçin Süre Tükeniyor

Adalet İçin Süre Tükeniyor

TİB'in kayıtlarının silinmesine 66 gün kaldı!

Milletvekillerine Çağrımızdır

19 Ocak 2012’de Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden 5 yıl geçmiş olacak.
Hrant’ı vuran tetikçinin arkasındaki karanlık odaklar hala ortaya çıkartılmadı. Hrant'ın ölüm emrini verenler, bu hain pusuyu planlayanlar hala mahkeme yüzü görmedi.

5 yıla yakın süredir devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı erklerinin üyeleri "sözde" bu davayı sahiplenirken, gerçekte hiç bir çaba gösterilmiyor.

Savcı devlet içindeki çetelerin bu cinayette parmakları bulunduğunu ama bunu ispatlayamadığını söylüyor. Bu itiraf Türkiye adaletinin aczini göstermesi açısından bir ibret vesikasıdır. Bu davayı çözmek ve Türkiye adaletine, adaletin hak ettiği onuru vermek için zaman gittikçe daralıyor.

Devlet içindeki çetelerin ortaya çıkartılmasını sağlayacak telefon kayıtları TİB’in elinde ama TİB özel hayatın gizliliğini ihlal edeceği gerekçesiyle telefon kayıtlarını vermiyor. Bir cinayet planını "özel hayat" maskesi ile gizlemek, bu ülkede yaşayan herkesin boynuna bir vebal yüklüyor.

Biz imzası bulunanlar biliyoruz ki bu sorunu çözmek sizin elinizde!
Yapacağınız bir yasal düzenleme bir daha kanlı ellerin bu ülke üzerinde oyunlar oynamasına engel olabilir!

Hrant Dink davası Türkiye'nin vicdan ve insanlık ile imtihanıdır.
Unutmayın ki bu kayıtlar silinirse, bu kara leke bu ülkenin alnından silinmeyecektir.

Gerçek katilleri bulmak elimizde...
Zaman adaletin aleyhine işliyor,
19 Ocak'ta kayıtlar siliniyor!

http://adaleticinsuretukeniyor.com/index.php

Adalet İçin Süre Tükeniyor

Kasım 12, 2011

Sömürören AVM'ye gitmem!


Neden gideyim? İstiklal Caddesi'nde cıvıl cıvıl hayat akıp dururken, çıkıp az da olsa yaşamı içime çekeceğime, sermayenin Taksim'e diktiği zafer anıtıyla işim olmaz! Aslında hiçbir AVM ile işim olmaz da her şeyden önce "bir bina, hemen yakınındaki tarihi yapılardan daha yüksek olmamalı" diyen Kültür Varlıklarını Koruma Yasası'nı ihlal eden bu ucubeye dayanamam. Binam en yüksek olmalı, baklavam bol fıstıklı olmalı, pastırma aldım mı on kilo alırım diyen sonradan ‘gurme' zengin tavrı! Sıkar, üzer; affedersiniz içine etmeye bile değmez; zaten zor bulunuyormuş, yapan bilerek saklı yapmış tuvaleti.

Profiterol istiyorsam henüz yıkılmamışken İnci var mis gibi; gider yerim. Kahve içeceksem Tünel'deki İtalyan dondurmaları satan küçücük dükkânın efsane espressoları var. Bira içeceksem yine dolu yer bulabilirim. Ucuzundan rakı içeceksem aslanlar gibi Süper, pahalısından içip entel göreceksem Yakup var! Sinemaya gideceksem dolu, tiyatro desen öyle; bar, kafe sürüsüne bereket... Alışveriş edeceksem cadde üzerindeki yüzlerce mağazada ucuzundan pahalısına birçok şey bulmak mümkün; İstanbul'un kalbindeyim, aşağı yukarı keyifle turlayarak param kadar alırım, üstelik pazarlık da cabası. Yani kısacası AVM sevmem, pasaja bayılırım! Kaldı ki 800 liraya fondöten satılan mağazanın bulunduğu mekânı, yaşamıma hakaret olarak algılarım...

Gitmem! Neden gideyim? Kişisel tepki koymak zor mu? Madem caydırıcı nitelikte toplu eylemler yapılamıyor; kimse gitmezse büyük ‘brand'ler paradan başka şey düşünemeyen, satış iştahıyla durmadan ellerini ovuşturan kâr hırslarını kimin üzerinde törpüleyecek?

1940 tarihli Markiz pastanesini, neyse ki içindeki Art Nouveau fayanslara dokunmadan değiştirip mekâna ev sahipliği yapan 171 yaşındaki Passage Oriental'ı (Şark Aynalı Çarşı) Passage Markiz'e dönüştürerek içine teknoloji mağazası kusanlarla nasıl uzlaşayım? Emek Sineması'ndan ellerini çekmeyenlerle, güzelim İstiklal Kitabevi'nin kapanmasına neden olanlarla aynı havayı solumak zorunda mıyım? Ortak kültürel mazimizin parçası olan bu mekânların ölüsünün üzerine kurulacak her yer beni bozar! Yiyeceğim iki kuruş yemeği gider başka yerde yerim. Şehircilik, en az elli yıl sonrasını görerek yapılacak iştir, o anki cüzdan durumunu düşünerek değil!

Ahkâm mı lazım, kes oğlum oradan: Ülkemizin zengini çoğunluk cahildir. ‘Nostalcik' olsun diye dış cephesine iki sütun attırdığı binaya cam pervazlı balkonla dore lamba ekleyene, parası olup da bunca ruhsuzluğa imza atabilene başka ne denir?

Ali Sami Yen'den kalacak boşluğa yeni ‘yaşam alanları' iliştirilecek bildiniz mi? Yaşam alanı sadece parayı verenin oluyor herhalde? Mecidiyeköy'ün orta yerinde yeşillerin kaynaştığı, insanların sarhoş yaz geceleri banklarında uyuduğu, baharın ilk eriğini yediği parklar Türkiye'nin AKP'li ve AKP'siz seçmenleri için hayal mi? Yapılan yepyeni stadyum şehrin içinde de, kitap fuarı acaba neden başka bir şehrin kıyısında, düşünmez misiniz?

Sömür ören mi; semir ören mi neyse o; gitmem arkadaş! Müslüman iktidar, bu tebeşirden yontulmuş gibi duran AVM; avlusunda Mimar Sinan'ın diktiği şadırvanıyla 417 yaşındaki Hüseyin Ağa Camii'nin kubbesine ve kesme taş duvarlarına zarar verirken 2 No.lu Koruma Kurulu üyelerinin neyi, kimi koruduğunu biliyor mu? Sorup geçelim!

Hadi bu yapıyı beğenmedim ve tavrımı ortaya koydum; beğenenlerin çokluğunun farkında mısınız? Düşünün, sermaye bu; beğenildi diye neden bir tane de Cihangir'in ortasına bir tebeşir bozması daha bindirmesin; ihtiyaç var denilerek neden Tünel'e de bir tane çakılmasın, zor mu! Peki nice eski İstanbul diye inleyen misk-i amberli tayfanın olup biten hakkında tek laf etmemesine ne denir?

Endüstriyel futbolun kutsal pazarına haksızlık etmeyelim, Beyoğlu hızla yok olurken toplum tarafından görül(e)meyen bu cinayetlerin tek sorumlusu, belediyeye futbolcu bağışlanarak çatılan bu korkunç AVM değil. Pera, bunca rengine rağmen yapılaşma açısından bakıldığında nicedir kıyımların izleriyle yaşıyor.

Asmalımescit'te Tersane-i Amire Kalafatçıbaşısı Yunus Ağa'nın 1481'de yaptığı asma mescit nerede? Bahçeli Hamam Sokağı'nda neden bir hamam ya da bahçe yok? 1571'de Mimar Sinan tarafından yapılmış, İstanbul'un tek bahçeli hamamı nerede şimdi? Tabii bu çağın pis hırslarının yanında bütün bunların ne önemi var? Üstelik gezip eğlenmeyi AVM'ye gitmek sanan, gitmedi mi canı sıkılan, kontör, bedava dakika ve Facebook'a sevgiliyle ciciş resim ekleme manyağı olmuş insanların ülkesinde ne, kimin umurunda ki?

Siz bir zahmet gidip AKP milletvekili adayı Mehmet Metiner'in arabasının plakasına dikkat edin! Türkiye'nin yeni parlak sınıflarının nice görgüsüz olduğu orada yazılı. Zaten onlara ancak bu tebeşir bozması binalar ve ileri, büyük AKP demokrasisi layıktır, kapatalım konuyu. Görüşeceğiz.

Alıntı: http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=62864


http://www.emeksinemasiniyasatalim.org/728x90_emek.swf

Kasım 11, 2011

Ece Temelkuran - Enkaz Altında


BU memleketi belki de artık ancak uzaktan sevebileceksin. Seni gördüğünde saldıran bir çocuk çünkü. Sen onu sevdikçe deliren bir çocuk... Tıpkı kimsesizler yurduna bırakılmış, dokunmayı unutmuş, sadece vurmayı hatırlayan çocuklar gibi.

Hayır, ben gitmedim. Ben terk etmedim bu çocuğu. Onu benden aldılar, bir çocuk asker yaptılar. Sadece dualarını ezberleyip sonra da saldıran bir çocuk asker. Ürkütücü bir boşluk var gözlerinde. Geri gelmeyecek bir çocuk bu. Sönmüş bir yıldız gibi. Tutup bağrına basacak olsan karnını yumrukluyor, gözünün içine baksan vahşileştirilmiş hayvanlar gibi korkup düşman sanıyor seni. Yumuşak bir yeri kalmamış. Artık ne söylesen küfür sanıyor, duymuyor.

Hep merhametsizdi Anadolu. Demiştim bir kere, önce diz çöktürüp sonra merhametini lütfeder sana. Hep öyleydi. Ama şimdi başka bir şey. İncitmeden, aşağılamadan, yok etmeden, viran eylemeden dokunamıyor sana. İyi bir şey yapmaya kalkıştığında da beceremiyor, yüzüne gözüne bulaştırıyor. Artık ben bu ülkeden değil, sadece dost saydıklarımdan medet umuyorum. Anlatayım...

BAYRAM MANZARALARI

Bakan, Van Erciş'te bayram harçlığı veriyor çocuğa. Büyük bir para gibi duruyor o koşullarda. Anne de elinden alıyor çocuğun parayı. Çocuk ağlıyor. Çocuk ağlayınca baba içleniyor, basıyor yumruğu kadının gözüne. Kadın psikologlar tarafından sakinleştirilmiş diyorlar. Babaya ne yapılmış? Bakan bu duruma karşı ne tepki göstermiş? Belli değil. Küçük bir delirme anaforu oracıkta.

Başka bir delirme anaforu da "Sesimi Duyan Var mı" derneğinden. Van'a gidip çocukları eğlendirecekler güya. Çocukların yüzlerini boyarlar ya Amerikan filmlerinden öğrenildiği üzere. Bunlar da boyuyorlar çocukların yüzünü. Ne yapıyorlar? Çocukların yanaklarına 7.2 yazıyorlar. Deprem sarsmış, insanlık sarsılmış, açlık, üşümek var ve bu arkadaşlar iyilik yaparken çocukların yüzlerine kaderlerini kazımışlar. Her birinin yanağında bir delirme anaforu. Çocuklar kendini bilmez bir şekilde dolaşıyor ortalıkta. Anlamıyorlar. Aniden terk edilmiş bir lunapark yüzleri.

Kötülüğe karşı yapılan iyilik bu artık. Delirmenin başka bir delirmeyle tedavisi. Bütün kafası çalışan insanlara saldırırsan işte böyle kör kütük bir cahillikle kalırsın. İnsanlara sosyal haklarını unutturup harçlığa ve hayır işlerine bağımlı kılarsan, o hayır işlerine de çocukların yanağına 7.2 yazmayı akıl edenleri koyarsan böyle kalırsın cascavlak ortalıkta. Kimsenin gülmediği kötü bir komedi oldu bu ülke.

NURAY MERT VE YILDIRIM TÜRKER

Deprem, her yerde. Ruhlarımız ve akıllarımız enkaz altında. Yakın bir zamanda bir arkadaşım, kendi arkadaşını tamamen politik nedenlerle işten attı. Yaptığından utandı belki, ama yaptı işte. Hükümetten korktuğu için. Başka bir açıklaması yok ve zaten başka bir açıklama bulmaya da zahmet etmedi. Çünkü enkazdan çıkmaya çalışıyor. Enkazdan sağ çıkmaya çalışanlar, ötekileri enkazın daha derinine itmek pahasına yapıyorlar bunu.

Siyasi kurbanlar göz göre göre muktedirin ayaklarının altına atılırken "Ama o da zaten..." diye başlayan cümlelerle bu siyasi kurban ayinini meşrulaştırma yarışına girmek nedir? Size ilk delikanlılık çağınızda öğretilen şey miydi? Çok affedersiniz ama bunun adı "arkadaşını satmak" değil miydi? Biz böyle insanlardan nefret etmiyor muyduk? O zaman niye mesela Nuray Mert, son derece açık bir şekilde "Beni kurban sırasına koydular" gibi bir yazı yazınca bütün köşe yazarları aynı anda "Dur bakalım! O kadar da değil. Biz varız!" demiyor? Niye yine sadece Yıldırım Türker'in sesi çıkıyor? Ben fazladan delikanlı biri değilim. Hatta açık söyleyeyim, ödüm kopuyor. Ama yine de söylüyorum işte. Bu enkazın altından ya beraber çıkarız, ya da ben de çıkmam!

Artık herkes sözünü söylesin. İnsan haklarıyla, demokrasiyle, eşitlik, adalet ve özgürlükle ilgili yazılar yazanların başına ne geleceği birkaç kere anons edildi son günlerde. Tereddütsüz. Şimdi kim ne söyleyecekse söylesin. Enkazdan tek başına çıkma heveslisi olanlar buyursun çıksın, kendini bir villaya, bir koltuğa atsın. Ben kimsenin delikanlılığı hatırlamadığı bir ülkede yaşamaktansa bu enkazın altında bir dost eli beklemeyi yeğlerim. Yemin ediyorum, başka türlüsü içime sinmediği için. Sadece insan olduğum için. Öyle kalmak gibi bir niyetim olduğundan.

09 Kasım 2011, Habertürk
http://www.haberturk.com/yazarlar/ece-temelkuran/686622-enkaz-altinda

My Brightest Diamond - From the Top of the World

Günaydın şarkısı olsun..

Kimbra - Plain Gold Ring

Kimbra'dan daha önce yine aynı stüdyo kaydında settle down şarkısını paylaşmıştım. Şimdi bir de buna bakalım..

Kasım 10, 2011

30 Seconds To Mars - This is War

Savaşın olmadığı bir dünya özlemi içindeyseniz... Sözlere dikkaaat!!

Meg and Dia - Going Away (live )

Uzaklara çooook uzaklara...
gökyüzü, yıldızlar, denizler, çiçekler, güneş, ay, hayvanlar, kumsallar, gitmeler, düşmeler, gelmeler, saksılar, çanlar, kapılar, güzel, çilekler, ben ben ben ben beeeeeeeeeeeeen :)


Kasım 09, 2011

Uçan Süpürge'den İstek var


Gönüllü muhabirimiz olur musunuz?

Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği yeni gönüllü kadın muhabirler arıyor.

Uçan Süpürge, muhabirlerine yenilerini ekleyip 2003 yılında başlattığı “Yerel Kadın Muhabirler Ağı”nı genişletiyor ve kadın muhabirler illerindeki ve bölgelerindeki kadınların seslerini bu ağda duyurmaya devam ediyor.

Gelin, ana akım medyada kadının yanlış ve eksik temsiline bir itiraz olarak başlayan ağ ile, kadının ikincil konumunu pekiştiren, taciz-tecavüz ve her türlü şiddet olayında kadına bakışını ve yaklaşımını eleştirdiğimiz üçüncü sayfa haberlerinden çıkalım, kendi haberimizi kendimiz yapalım.

Gelin, ‘Hayat, haberdir’ sloganıyla doğan “Yerel Kadın Muhabirler Ağı” ile yereldeki kadın haberlerini gündeme taşıyalım, taleplerimizi ve önceliklerimizi görünür kılalım. Yenilenmiş web sitemiz üzerinden alternatif haber odakları yaratıp ve kendi ağlarımızı genişletelim.

Eğitim durumunuz ne olursa olsun, yaşınız kaç olursa olsun, daha önce hiç haber yazmamış olsanız bile bu ağın içinde yer alabilirsiniz. Kadın bakış açısı ile haber yazmayı hep birlikte öğrenmek üzere sizleri “Yerel Kadın Muhabirler Ağı”na katılmaya davet ediyoruz.

Gelin, hayatı haber yapalım.

Başvurularınız için aşağıdaki formu doldurup ucanhaber@ucansupurge.org adresine gönderebilirsiniz

Başvuru Formu


http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Hbr=179

Çocuk Gelinler dizi oldu


Umarım gerekli sesi getirir...


Çocuk Gelinler dizi oldu

Güneşi Gördüm, New York’ta Beş Minare gibi filmleri yöneten Mahsun Kırmızıgül, şimdi de çocuk evliliklerini ekrana taşımaya hazırlanıyor. Küçük yaşta evlendirilen kadınların yaşamını anlatan ‘Hayat Devam Ediyor’ dizisi atv’de kasım ayından itibaren yayınlanacak. Dizi bir ailenin göç hikayesi ekseninde çocuk gelinlere dikkat çekiyor.

Uçan Süpürge Haber Merkezi
20/9/201
1

Mahsun Kırmızıgül dizinin ilk dört bölümünü yönettikten sonra bu işi Yıldız Hülya Birban’a devredecek. 11 kişiden oluşan Bakırcı ailesinin göç hikayesi bağlamında çocuk evliliklerini odağa alacak olan dizide Fikret Kuşkan, Arif Erkin, Menderes Samancılar, Rana Cabbar, Şenay Gürler, Rozet Hubeş gibi tanınmış oyuncular var. Çekimler İstanbul’un yanı sıra Doğu ve İç Anadolu bölgelerinde sürüyor.

Mahsun Kırmızıgül, altı yıl aradan sonra TV'ye küçük yaşta kızların acımasızca evlendirilip "satılmasını" anlatan diziyle dönüyor. Dizinin kadrosunda başarılı oyuncu Fikret Kuşkan'ın yanı sıra Raha Cabbar, Şenay Gürler, Arif Erkin ve Menderes Samancılar bulunuyor. Dizide 70 yaşında bir adamla evlendirilen ‘çocuk gelin’ rolünde Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin yetiştirdiği oyunculardan Meltem Miraloğlu var. (SD)

http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Hbr=325

The Staves - Mexico

Bir süredir takip ediyorum. Bu akşam gruptan mail alınca hemen klibine baktım :) Taze taze...



http://thestaves.com/
http://www.myspace.com/thestavesmusic
http://twitter.com/#!/thestaves
https://www.facebook.com/TheStaves

Kanye West - Runaway

Biliyorum bir çok kişi dinlemiştir ama sanırım 2010 yılında en çok dinlediğim şarkılardan birisi de bu. Piyanoları için...
Denk gelince paylaşmadan geçemedim :)



The Temper Trap - Sweet Disposition (Live on KEXP)

Farklı bir erkek vokal (-_-)



Orjinal klipleri için: http://youtu.be/_b_YVrex0yI

Sia - Breathe Me (live)

Hangisini eklesem bilemedim, o piti pitiii yaptım bu çıktı :D ama diğerleri ve hatun hakkında detaylar için : http://siamusic.net ziyaret ediniz.
PS: ilk klibini bana "ti" izletmişti oldukça farklı gelmişti, bu akşam yeniden denk gelince paylaşayım istedim. Teşekkürler "ti"...



Diğer muhteşem şarkının klibi için bir zahmet :) http://youtu.be/t1x8DMfbYN4

Kasım 08, 2011

Kasım 06, 2011

PINAR SELEK’LE DAYANIŞIYORUZ


PINAR SELEK’E TANIĞIZ
PINAR SELEK’LE DAYANIŞIYORUZ

Türkiye’nin başlıca anti-militarist feministlerinden, barış aktivisti, sosyolog, araştırmacı ve yazar Pınar Selek, iki kez beraat ettiği davadan yeniden yargılanacak. Hayatını ezilen ve dışlanan insanlara adayan Pınar Selek, şimdi de Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ istemiyle karşı karşıya kaldı.

Mahkemenin daha önce verdiği beraat kararlarına rağmen 11 yıl boyunca “bombacı” olarak yaftalandı. Ne ki, tüm bu zaman içerisinde çalışmalarını sürdürmekten ve ürettiklerini toplumla paylaşmaktan vazgeçmedi. Pınar Selek, iş ve özel yaşamını “Yaşamak, en önemli akademik faaliyettir,” düsturuna göre şekillendirdi. 1971 İstanbul doğumlu, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi mezunudur ve Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü birincilikle bitirmiştir. 1996’da, Meksika yerel hareketini anlatan ‘Ya Basta-Artık Yeter’ başlıklı çeviri-derlemesi Belge Yayınları’ndan çıktı. Aynı üniversitede yazdığı yüksek lisans tezi ‘Maskeler, Süvariler, Gacılar-Ülker Sokak: Bir Dışlanma Mekânı’ ismiyle 2001 yılında Aykırı Yayınları tarafından, daha sonra da 2007 yılında İstiklal Kitabevi tarafından yayımlandı.

Pınar Selek’in akademik alandaki başarısı ağırlıklı olarak, kendisini araştırma öznelerinin yaşamlarının dışına konumlandırmayan, onların yaşamlarından uzağa düşmeyen idealist yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, Pınar Selek, sokak çocuklarını ve travestileri konu alan tez çalışmasının son halini almasından sonra da “Sokak Sanatçıları Atölyesi”ni kurarak bu alana eğilmeye devam etmiştir. Bu inisiyatif yoluyla, sokak çocukları ve travestiler kendi ürünleri olan sanat çalışmalarıyla toplum ile bütünleşme şansı yakalamıştır.

Pınar Selek kendisini Mısır Çarşısı patlaması sonrası fail olarak sanık sandalyesine oturtan komploya maruz kalmadan hemen önce, binlerce cana, acıya ve ülkesinin onyıllarına mal olmuş savaşın etkileri ve sonuçları üzerine yaptığı araştırmayı bitirmek üzereydi. İki buçuk yılını hapiste ve 11 yılını mahkeme salonlarında geçirdi. Söz konusu davadan iki kez beraat etmesine rağmen, “Mısır Çarşısı Bombacısı” olarak damgalanmak ve terörize edilmekle mücadele etmek zorunda kaldı. Tüm bu saldırılara karşı bildiği tek yöntemle, sevgisinden ve hayat deneyiminden damıttığı bilinçle direndi. Bu süreçte, çeşitli zeminlerde süren zorlu barış mücadelelerini konu alan “Barışamadık” (2004, İthaki Yayınevi) ve erkekliği askerlik görevi tecrübeleri çerçevesinden ele alan “Sürüne Sürüne Erkek Olmak” (2008, İletişim Yayınları) isimli kitapları yazdı. Ayrıca, “Su Damlası” (2008, Özyürek Yayınevi) isimli bir masal kitabı da bulunmaktadır.

Pınar Selek yaşamını, savaş karşıtı duruşa ve şiddetin bütün türlerine karşı koşulsuz mücadeleye vakfetmiştir. Toplumsal cinsiyet, militarizm, şiddet, ekoloji, medya, sokak çocukları ve toplumun “altkültür” olarak nitelediği gruplarla ilgili sayısız konferans, seminer ve atölye çalışması içinde yer almıştır. Çeşitli gazete, dergi ve bültenlerde, bu konularda yazılmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

2001 senesinde Amargi Kadın Kooperatifi kurucularından biri olmuş, Türkiye kadın hareketi tarihinde önemli yeri bulunan Diyarbakır, İstanbul, Batman ve Konya’da kadın buluşmalarını örgütlemiştir. Amargi Kadın Kooperatifi’nin aktif üyesidir ve 2006’dan beri de Amargi Feminist Dergi’nin editörlüğünü ve koordinatörlüğünü yürütmektedir. 2008’de kurulan Amargi Feminist Kitabevi kurucuları arasındadır ve Türkiye’nin ilk feminist kitabevinde gerçekleştirilmiş olan, kadın yazar ve okurların buluştuğu “Deneyimlerimiz Hangi Kapıları Açıyor?” etkinliklerinin koordinatörlüğünü yürütmüştür.

Bu yoğun çalışma dönemi içerisinde, aralarında Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal’in de bulunduğu 2000’i aşkın yazar, sinema ve tiyatro oyuncusu, gazeteciler, hukukçular, aktivistler, akademisyenler ve elbette kadınlar “Pınar Selek’in şiddet karşıtı duruşuna tanığız” diyerek onunla olan dayanışmalarını ilan ettiler*. Pınar Selek yürüttüğü hukuk mücadelesine ve akademik çalışmalarına devam ederken, onu destekleyenler de mücadele ederek, birbirlerine cesaret ve güç verdiler.

Pınar Selek’in gerçekte kim olduğunu bilen bizler, bir kez daha onunla olan dayanışmamızı ilan ediyoruz. Pınar Selek’in sürdürdüğü mücadelenin hayaledilebilir ve mümkün olabileceği bir ülke, bir dünya için, Pınar Selek için adalet talep ediyoruz.

http://www.pinarselek.com/

Ömer Kızıltan - Beni Unutma



11 kasım'ı beklemedeyim. Fragmanı izledikten sonra bile unutulan bazı hisleri canlandıracağına inanıyorum. Dünya da aşk diye bir duygu vardı, yaşandı, hala da yaşıyor. Ölmedi!!!


Kasım 04, 2011

kısa kısa umay - 1

Kim anlayabilir içimdeki kaygısız acıyı, nasıl atılırım kaygılara fark etmeden, nasıl yıkılırım, yenilirim kendime !... Aynadaki yeşil gözler ‘’uyu’’ der bana, ‘’git… yat… uyu’’ Uyutsaydın beni ölmezdin ki!.. Aşkın keşke Mozart yanını sevseydim. Keşke, o zaman yanmazdı canım. Ve içerde kitap okuyan kadına ‘’Beni bırak’’ diye yalvarırdım her saat başı yeniden… Kızma bana! İstersen uyutma! Seni hep affederim…

Umay Umay

Kasım 01, 2011

Beirut - Goshen (live)


Bugün radyoda Devotchka - Till The End Of Time şarkısına denk geldim. Ve hemen aklıma canımın içi beirut geldi. Eve gidince bakarım ne var ne yok uzun zamandır haberim yoktu gruptan derken tabii ki yine kendime kızdım. Albüm yapmışlar ve ben daha yeni gördüm. Neyse ki bu defa çok da gecikmeli değil 2 aycık olmuş çıkalı :)
Hemen dinledim.. Her zaman tadını çok sevmişimdir. Yine aynı o ses, yine o iç gıcıklayan anlar, bu adamın sesini sanırım her dinlediğimde içimde uyuyan birşeyi uyandırıyor. neyse..
İlk dinlemem sonucunda kulağıma en çok çalınan bu şarkı oldu. Zaman içerisinde diğerlerinden de paylaşırım...
Keyifle...


Willie Nelson feat. Norah Jones - Baby, It's Cold Outside

Geçmişe doğru...