Aralık 30, 2011
Wye Oak - Civilian (Live )
Yeni yıl şarkım olabilir. Henüz karar vermedim ama yüksek ihtimalli :)
PS: Orjinal kaydını da dinleyin derim, ekolu ekolu :)
Kimdirler kısmı için:
http://wyeoakmusic.com/
http://www.myspace.com/wyeoak
http://13melek.blogspot.com/2011/04/wye-oak.html
Aralık 29, 2011
Marissa Nadler - Thinking of You
Gün boyu bir çok şarkısını dinledim. Arka arkaya dinlediklerim de oldu. Ama tüm genel kitleyi etkileyen sesi beni de bu şarkı da etkiledi. Tabii iş sonrası evde nasıl hissedeceğim bilmiyorum ama şimdilik bu hissiyatı sevdim. Ayrıca dinlerken Cocteau Twins aklıma geldi, sesinde ki tını ve şarkılarındaki eko anımsattı belkide ...
Bir ara ona da dönelim yeniden...
Keyifle.
Kendisi hakkında bilgi için:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Marissa_Nadler
http://www.myspace.com/songsoftheend
http://www.facebook.com/pages/Marissa-Nadler/300932499775
Bell - It's Oh So Quiet (Bjork Cover)
Dolaşırken Stereogum'ın hazırlattığı tribute albüm "Enjoyed: A Tribute to Björk's Post"a denk geldim. Haberim mi yoktu, gözümden mi kaçtı, dinledim de hatırlamıyor muyum bilemedim bir türlü ama ardından aklıma şu da geldi: Geçtiğimiz aylarda bir kanalda "ti" björk şarkılarını ünlüler söylüyor anlamadım ne iş diye seslendi. Sonrasında anladık ki Polar müzik yılın sanatçısı seçilmiş ve oturduk afiyetle izledik.
Ardından bu albüme denk gelmem harika oldu, tesadüfler güzellikleri doğurabilir. İndirdim ve dinledim.
Siz de isterseniz buradan indirin isterseniz de stereogum'ın sayfasından.
Beni içlerinde dinlediğimde en çok heyecanlandıran Olga Bell'in yorumundan It's Oh So Quiet oldu.
Keyifle..
ÓLÖF ARNALDS- SURRENDER ( FT BJÖRK )
Bu sabah arkadaşımdan gelen Marissa Nadler şarkısından sonra birden hatrıma düştü ve surrender şarkısını yeniden dinledim.. Yeniyıla hazırlık sabahlarına iyi gider diye düşünüyorum. Björk'ün şarkıya sesinden harika tınılar bırakması da ayrı bir heyecandır.. :)
PS : Başlangıcı Ólöf ile yapalım devamı yine şahane kadın müzisyenlerden gelecek. Müzik dolu bir gün yaşayacağız :)
Aralık 28, 2011
"5199" FOTOĞRAF SERGİSİ - MEHMET TURGUT
Henüz gidemedim ama basından vs vs çok fazla haberini aldım. Fotoğrafların büyük kısmını hayranlıkla takip ettiğimden hala ağlayabilirim orada olamadığım için.
Henüz benim gibi gitmeyenler varsa ve görmek isterlerse 2 ocak son gün.
Ayrıca bu sergi gerekli sesi getirmezse Turgut bir sonraki sergide daha sert tavırla olacağını belirtti. Umarım o fotoğrafları çekmek zorunda kalmaz ve sergisi yeterli sesi getirir. Sergiden elde edilecek gelir hayvan klinikleri ve barınaklarına aktarılacak. Duyarlılığımızı gösterelim!
Tanıtım bülteni:
http://www.facebook.com/events/160169210750051/
MEHMET TURGUT’UN “5199 – HAYVANLAR SERGİSİ” PALLADIUM ALIŞVERİŞ MERKEZİ’NDE SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜYLE AÇILIYOR! Fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut’un, hayvan haklarına dikkat çekmeyi amaçlayan “5199” başlıklı sergisi; Anadolu yakasında, Palladium Alışveriş Merkezi’nde hayvan dostlarıyla buluşuyor! 17 Aralık 2011, Cumartesi günü saat 14:00’te gerçekleşecek Mehmet Turgut söyleşisi ve imza günü ile açılacak olan sergide; Serra Yılmaz, Yüksel Aksu, Oben Budak, Sinan Güler, Mert Fırat, Rıza Kocaoğlu, Yekta Kopan, Levent Üzümcü, Demir Demirkan ve Burcu Güneş’in şaşırtıcı fotoğrafları yer alıyor. Mehmet Turgut; fotoğrafa hayal ve tutku kattığı fotoğraf kültür dergisi “46”nın “Hayvanlar Özel Sayısı”nı “5199” başlıklı bu sergiyle hayata geçiriyor. Sergi, hayvan haklarını gündeme getirebilmek için Mehmet Turgut’un objektifi karşısına geçen, popüler ve alternatif kültürün önemli isimlerinin fotoğraflarını bir araya getiriyor. Dünyayı ve hayatı paylaştığımız hayvan dostlarımız için düzenlenen “5199” sergisi, Palladium Alışveriş Merkezi’nde 17 Aralık 2011- 02 Ocak 2012 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. 17 Aralık 2011, Cumartesi günü saat 14:00’te gerçekleşecek söyleşi ve imza gününde ise, sevenleri Mehmet Turgut’la sohbet etme, fotoğraf çektirme şansı yakalayacaklar. İsmini, Hayvan Hakları Kanunu’nda yetersiz hükümlere rağmen bir türlü değiştirilemeyen 5199. maddeden alan sergi, bu isimle hayvanları yeteri kadar koruyamayan Hayvan Hakları Kanunu’na direkt gönderme yapıyor. Hayvan hakları açısından büyük önem taşıyan sergi, hayvan dostlarımızı korumak için bir şans sunuyor. HAYTAP – Hayvan Hakları Federasyonu ile dayanışma içinde gerçekleşen sergide; her biri 1.500TL’den satılacak fotoğrafların satışından elde edilen tüm gelirler, HAYTAP aracılığıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki hayvan klinikleri ve barınaklarına aktarılacak. http://www.46magazine.com/ http:// |
Aralık 23, 2011
Emilie Simon - Flowers
I want to buy you flowers
It's such a shame you're a boy
But when you are not a girl
Nobody buys you flowers
:)
Keyifle...
Aralık 22, 2011
Seyhan Erözçelik
Onunla rakı sofrasına oturmak cesaret istermiş, güzel içermiş, sonra bırakmış karaciğer sorunlarından dolayı, şiirleri ile ödüller almış, genç yaşta kaybedilen şairlerdenmiş. Güzel adammış.
Tanısam ne şahane olurdu dedim şiirlerinden ve hikayesinden sonra. En azından yaşarken değeri bilinmiş ve ardından hep güzel sözler söylenmiş.
Keyifli okumalar...
HECE VE ÖLÜM
Ahşap şehrin kağıda vuran
camları. Kırıldı. Görüntü
havuzdan döküldü. Çılgın dil.
Neyi unuttum? Bir örgü. An
nem örüyor, ben çözülüyordum.
Elmayı soyup bir tabağa
koyar gibiydim. Güzel gibi
Kulyağımda dönen çılgın dil—
dönüp duran hâtıra kutum,
içindeki kedi gözleri
ve beslediğim cam heceler.
Hâtıra kutumu kırdım ben,
kulağımda dönen çılgın dil…
… kanı akıtılan bir inci.
Ne çıkar unuttuk hepsini!
NİLGÜN'ÜN GÖZTAŞI
Ahşap bir kutu.
Açtım.
Öylece duruyordun ve bakıyordun bana.
Göğermiştin.
Göz mıknatısıydın.
Ne tuhaf, içimde inanılmaz
bir istek uyandırdın.
Nilgün, "Sakın ağzına sÜrme!" diye uyardığında,
ben çoktan dilimi değdirmiştim sana.
Acıydın.
Acı.
Şimdi yreğimde bir taş.
( Nilgün: Nilgün Marmara)
Geceyazısı, Ocak 2004
Enjektör
Ağaca vurdu balıklar, silindi
pulları, su çizildi kökten uca.
Yapraklar mı çıldırdı, bulutları
kim kesti geçmişin hançeriyle?
Bulutlardan pas fışkırıyordu, pas
fışkırıyordu bulutlardan incecik
damarlarıma.
Ayrıntıya hapsettiğim dünya,
mon coeur! Ampule taktığım düşlerim…
Bulutları kör bir çocuk çakısıyla ben kestim.
Kesildi. Kimse inanmadı.
(Yeis İle Tabanca’dan)
O Pornografos
Gülü tuza yatırınca kadın olur bulutlar
parçalanır bıçağın suya değdiği mahrem
Köşelerde.
Kaktüs! Çöllerin mıknatısı!
Besle beni yırtarak sütünle…
Sindiremediğimde vahşi güllerin üstüne
geleyim kapkara tüllerimle, yırtık
gölgelerimle.
Ey pembe sanayii!
Ey pembe işçiler! Gölgeler kırallığının
yurttaşları! Uzuvlaşınız soluk gururunuzla
susturunuz valsleri, valsleri susturunuz…
(Yeis İle Tabanca’dan)
YANGIN GÜLÜGülde yangın var.
Aşklar yanıyor.
Şehir yanıyor.
Gül güle benzemez.
Daha ne güller var benim içimde...
Say, bitmiyor.
Damarlarımda böcekler dolaşıyor.
Gül tozları taşıyorlar kalbime.
Bütün güller, kalbimde büyüyor.
Bir aşk yanıyor. (Su yok.)
Yangının ta kendisiyim ben.
Çalılar büyütüyorum içimde,
güller çoğaltıyorum.
(Çalılar suyla büyüyor.)
MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR
Aşk, merakla başlar. Sonra koku ve ısrar
gelir arkasından. Kurtulamazsın, sıyrılamazsın
derinliklerden, boğulursun sularda, ay
vururken denize ve boyarken göğü,
gökyüzünün gördüklerini.
Uzaklarda
kalınca birbirini ısıtan eller, kalakalırım,
sarsılırım kendi başıma.
Aşk, merakla başlar. Sonra koku
ve ısrar gelir arkasından. Kalplerdeki harita, yeniden
şekillenir.
(Kalbim sağda şimdi, orda şekillendi.)
Aşk, meşk gerektirir.
İşte böyle.
(Kitap-lık, Mayıs-Haziran 2002)
SEYHAN ERÖZÇELİK
Nilgün Marmara ile olan fotoğraflarına hayran kaldım , bu nedenle paylaşmak istedim :)
Künt - Kavimler [Ağıt] live
Grubu yeni tanıdım ancak şunu diyebilirim, tek kelimeyle enfessssss. -ki farketmemişim Mabel'in "söylese o ben söyleyemem" klibinde de grup eşlik ediyormuş-.
Vokallerin sesi nereye isterseniz oraya götürecek. Şarkıları çok çok çok duygulu. Buhranlı ve karanlık bulanlar olabilir o da tamamen şarkıların dinginliğinden. Kış çooook güzel geçecek bu şarkılarla.
Konserlerini geçen pazar Kemancı'da vermişler kaçırmışım ancak bir sonraki konserleri için takipte olacağım.
Keyifle...
PS: Şaşkın şarkısına da dikkat edelim..
Hakkında bilgiler için:
http://www.facebook.com/kuntmuzik
Mabel Matiz - Kül ve Hece
Veeee Mabel'imin en sevdiğimiz şarkılarından birisine çekilen klibi, Mete Özgencil imzasıyla. (-_-)
Keyifle
NİLGÜN MARMARA - KIRMIZI KAHVERENGİ DEFTER
Nilgün Marmara'nın Kırmızı Kahverengi Defter kitabını Sena'nın gönderiminden sonra tarattım. İsteyen arkadaşlar bana dilekaltinova@gmail.com adresinden mail gönderirlerse pdf halini gönderebilirim.
En azından elinde olmayan, bulamayan ve okumak isteyenler için kıymetli olduğunu biliyorum..
İlginize...
PS:Yayın haklarından dolayı blog'a koyamıyorum. Bu nedenle mail ile paylaşabilirim.
Sound of Noise - Music for One Apartment and Six Drummers (long version)
Aralık 21, 2011
EARTHA KITT - USKU DARA (Live 1967)
Üsküdar'a gideriken şarkısını çocukluğumuzda defalarca yüksek sesle söylemişizdir. Bir de şarkıyı Eartha Kitt yorumuyla dinleyelim :)
Keyifle...
Aralık 20, 2011
egoistokur.com
egoistokur.com
Edebiyat alanında bir çok seçeneğin bir arada olduğu bir site. Yazılar, köşe yazıları, haberler, röportajlar, tanıtımlar, yazmak üzerine yazılar vs vs.
Gün içinde buraya uğradığınızda soluklanmak için birebir olduğunu göreceksiniz ve bir molalık zaman diliminde sizi çok rahatlatacak. Mutlaka deneyiniz.
Dün akşamdan bu yana Mine Söğüt'ün kitabı ile ilgili yazılara bakarken sayfada yayınlanan bir tanıtım yazısına denk geldim. Kitabı aldım ancak elimde bitirmem gereken öncelikli kitabım var, ondan sonra başlayacağım.
Yazını bir kısmını ekledim, kalanı için kendilerini ziyaret ediniz. Altta linki verdim :)
Keyifle okuyunuz.
Mine Söğüt’ten zehire, kana, cinnete, ölüme karışmış öyküler
Beş Sevim Apartmanı-Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanlarıyla tanıdığımız Mine Söğüt yeni kitabında, 21 delilik hikayesi anlatıyor.Mine Söğüt, Deli Kadın Hikayeleri’ni delirerek ölenlere ithaf etti. Hasta olduğu için değil; hayata, yaşadıklarına, yaşatılanlara dayanamadığı için delirenlerin hikayelerini anlattı. “İnsanları sürprizlerle delirttiği gibi sürprizlerle öldüren” hayatları yazdı. Bu nedenle bu kitaba kadınlar da girdi, erkekler de. Travesti de, ensest mağduru da…
Deliren, delirtilen çocuklar da var bu hikayelerde. Bazen kendinden umulmayacak kadar sabırlı olan, üzülen ama üzüldüğü anlaşılmayan çocukların hikayeleri.
Devamı için tıklayalımmm
Aralık 19, 2011
Ross Sisters - Solid Potato Salad
Ben ohaaaa dedim valla :)
Minik PS: Ross Sisters adlı 3 kız kardeşten oluşan bir gösteri grubu. İlk 50 saniyelik şarkılı dans kısmında pek bir özellik yok ancak sonraki kısımlar inanılmaz. O zamandan bu yana kimsenin bir kısmını bile yapamadığı bir gösteri...
Mine Söğüt - Deli Kadın Hikayeleri
Tüm kitapları severek ve heyecanla okudum. Yeni kitabın haberini bugün aldım ve aşırı derece meraktayım. En kısa zamanda alıp okumalıyım :)
Okuyanlardan yorumlar alabilirim....
“Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış…”
Mine Söğüt’ten Unutulmayacak Delilik Hikâyeleri
Beş Sevim Apartmanı – Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.
“…kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğini” diyen yazar, Deli Kadın Hikâyeleri kitabında, aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi “kaybetmeye” yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatları, varoluş kâbuslarını anlatıyor. Kitapta ayrıca, Bahadır Baruter’in bu hikâyelerin izlenimleriyle yaptığı on resmi de yer alıyor.
Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğüt’ten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi...
Charlotte Brontë - Jane Eyre
Kitabını okuyanlar bilir. Bir sürü hırsı, nefreti, öfkeyi, acıyı, karmaşık aşkı vs vs herşeyi barındırır. Parmaklarınızı kemirir, yumruklarınızı sıkar, hadi kızım kaaaaaç diye bağırırsınız. Film de aynı etkileri veriyor. Genelde kitabı okununca filmi beğenilmez ya da filmi izlenirse kitap garip gelir durumu vardır ancak bu film bence gayet başarılı bir uyarlama olmuş ve tadını kitapta ki gibi alabiliyorsunuz.
Tanıtıma bir göz atın, kitabı okumadıysanız da mutlaka edinin derim.
Kitap ve yazar hakkında detaylar için:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Charlotte_Bront%C3%AB
ekşi sözlük yorumlarına da bakılabilir: http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=jane+eyre
Haydi eyleme: Emek'i Yıktırmıyoruz!!!
Sinema sanatçıları, emekçileri ve sinemaseverler Emek sinemasının yıkılmak istenmesine karşı mücadelerine devam ediyorlar. 24 Aralık Cumartesi günü saat 16:00’da Taksim Meydanı’nda buluşuyor ve sabaha kadar eylem devam ediyor.
Sinema ve sanat çevrelerinden yapılan tüm uyarılara, düzenlenen eylemlere rağmen İstanbul’un simge sinemalarından Emek’in yıkılmasına yönelik ısrar devam ediyor. Böylece bir alan daha rant haline getirilmiş olacak. Yıkım ısrarı üzerine Atilla Dorsay’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı ‘Emek yıkılırsa Sabah gazetesindeki sinema yazılarına son vereceği’ açıklaması üzerine bir kez daha gündeme gelen konu kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. Üç kişilik bilirkişiden ikisinin yıkılmaması yönündeki raporuna rağmen yıkılacağı açıklanan emek sinemasını yıktırmamak için bu kez daha kapsamlı bir eylemlilik öngörülüyor.
Sinema sanatçıları, emekçileri, sinema basını ve yazarları ile konuya duyarlı sinemaseverler 24 Aralık Cumartesi günü saat 16:00’da Taksim Meydanı’nda buluşacak, Emek Sineması’nın önüne yürüyerek basın açıklaması yapacaklar. Sonrasında ise müzik dinleyerek, sohbet ederek, sessiz sinema oynayarak Emek Sineması’nın önünde sabahlayacaklar. Herkese de bir çağrıları var: Çadırınızı, uyku tulumunuzu, battaniyenizi, cayınızı, kahvenizi ve isyanınızı alın, gelin!
Etkinliği facebook'da katılmak için tıkla!
Emek Sinemasını Yaşatalım guruna katılmak için tıkla!Aralık 17, 2011
Tyler Hilton - I Believe In You ft Kina Grannis (live)
Bugüne bu şarkı ile uyandım.
Keyifle...
Aralık 15, 2011
21 Aralık mutlu bir gün olsun, kömür bu kapağın altında olmasın!
Telefon Eylemi: Vazgeç Efes Pilsen!
Sinop'un Gerze ilçesinde kurmayı planladığı kömürlü termik santral ile sevenlerini üzen Efes Pilsen'i arayıp, bu kirli plan hakkında mesajını iletebilirsin. Bugün açacağın bir telefonla, Efes Pilsen'i kirli planından vazgeçirebilirsin!
Telefonda ne söyleyebilirsin?
21 Aralık'a kadar santralin altyapı çalışmalarını bitirmiş olmaları gerekiyor. Kısacası çok az bir süremiz kaldı. Bu nedenle şimdi söyleyeceklerimiz, santral kurulmadan önce Efes Pilsen'in kararını değiştirmek adına çok önemli!
Efes Pilsen İletişim Hattı'nı bağlandığında Greenpeace'in kampanyasıyla ilgili aradığını belirtip, konu hakkında fikrini söyleyebilirsin. Araman gereken numara 444 33 37, müşteri temsilcisine bağlandığında kendini tanıtıp aşağıdaki cümlelerden birini söyle ve mesajının Anadolu Grubu Yönetim Kurulu'na iletilmesini iste:
- Türkiye'nin en sevilen markalarından birini yaratmış bir grup olarak, kirli bir kömür santrali ile bu imajınızı ve doğayı kirletmenizi doğru bulmuyorum.
- Sinop'ta ve Türkiye'nin dört tarafında santrale karşı çıkan onbinlerce insana rağmen bu santrali kurmakta ısrar ederek halkın iradesini göz ardı ediyorsunuz.
Konuşma bittikten sonra, konuşmada olanları tıklayarak yorum yazarak paylaşmayı unutma.
Neden?
Gerze'de yapılması planlanan termik santral yakın gelecekte ülkemizde kurulması planlanan 50 kömürlü termik santralden biri. Eğer ki planlanan 50 santral yapılırsa, önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin karbon emisyonları %50 oranında artacak. Kömürlü termik santraller hem iklimi değiştirecek, hem de havayı, suyu ve toprağı geri dönüşsüz biçimde kirletecek.
Telefon eylemine katıl! Efes Pilsen'den kömürlü termik santral yapımının getireceği sonuçlarla ilgili bir açıklama iste. Efes Pilsen'den online kampanyamıza imza atmış 50.000'den fazla insanın talebine bir cevap vermesini istiyoruz! Şimdi açacağın bir telefonla küresel ısınmaya karşı büyük bir adım atabilirsin.
21 Aralık mutlu bir gün olsun, kömür bu kapağın altında olmasın!
Emek Sineması İçin Acil Durum!!!
Emek sineması ile ilgili son durum bilgilendirmelerine bu sayfa üzerinden ulaşılabilir.
emeksinemasi.blogspot.com
Üye olun, imza kampanyasına destek verin, mail grubuna katılın, face'den twitter'dan destek verin ama durmayın, lütfen durmayın...
Yeni yayınlanan haberi paylaşıyorum. Yıkımı durdurmak ve engel olmak elimizde.
Eski değerleri koruyalım ve yaşatalım...
Daha önce toplu yürüyüşten görüntüler için : https://picasaweb.google.com/rggozum/EmekSinemas#
13 Aralık 2011 Salı
Emek Sineması için Acil Durum: Yargı Emek'i Yıkıma Teslim Etti
YARGI EMEK’İ YIKIMA TESLİM ETTİ!
facebook.com/emekbizim
twitter.com/@emekbizim
#emeknobeti
Yolumuz Emek Sineması'na düştükçe twitter'da #emeknobeti etiketiyle, facebook'ta ise facebook.com/emekbizim sayfası üzerinden Emek Sineması'nın durumunu güncelliyoruz, Emek'e sahip çıkıyoruz. Yıkıma göz yummuyoruz.
Emek Bizim İstanbul Bizim
İsyanbul Kültür Sanat Varyetesi
iksvaryetesi@gmail.com
emekbizimistanbulbizim.blogspot.com
facebook.com/emekbizim
twitter.com/@emekbizim
Aralık 14, 2011
Van'a Çocuk Evi Kuralım Projesine destek olalım!!!
Van'la ilgili ihtiyaçların uzun bir süre bitmeyeceğini düşünürsek bir kere yardım yaparak da gönlümüzün rahatlamayacağı ortada. Bu nedenle genel yardım dışında artık daha özel ihtiyaçlara yönelmek doğru olabilir.
Keşke elimizden gelse de evler, okullar yaptırıp hemen şehri eskisinden daha güzel hâle getirebilsek. Ancak şimdilik yapabileceklerimizi ertelemeyerek yüzleri güldürmeyi başarabiliriz. Güzel bir blog sayfası açılmış. Ayrı ayrı nedenleri, niçinlerine bakabilirsiniz.
İhtiyaç listesi eklenmiş. Bu doğrultuda çalışan arkadaşlarım işyerinde herkesten 3-4-5 tl alsa emin olun bir koli malzeme alıp gönderebilirsiniz. En son bir çok kargo firması ücretsiz gönderiyordu, hala devam ediyordur. Gönderim ile ilgili sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum.
Ayrıca gönüllü olmak isteyenler için form doldurarak bilgi de bırakabiliyorsunuz.
http://vancocukevi.blogspot.com
Sayfadan alıntı:
İhtiyaç Listesi...
Herkesin Van Çocuk Evi Merkezi için yapabileceği bişeyler var. Yakınlarınıza duyurabilir, destek olabilirsiniz. Van çocuk evi için olanaklarınızı paylaşabilir, malzeme temin edebilirsiniz
Aşağıdaki başlıklarda eğitmenlik yapabilir veya gönüllü eğitmen bulabilirsiniz.
-Sayı şablonu, boncuklar, sayı pazıları, mıknatıslı rakamlar, skalalar,saat,büyüteç, mıknatıs, termometre, her tür ritm aleti
Van Çocuk evinde gönüllü olarak yardım etmek istiyorsanız. Lütfen aşağıdaki form'u doldurunuz...
http://vancocukevi.blogspot.com/2011/11/ihtiyac-listesi.html
Regina Spektor - Us
Şarkıyı 500 days of summer filminden de anımsamak mümkün. (izlemeyenler kesinlikle filmi izlesin, kırık hatun filmi :) hihihih )
Klibi çok çok eğlenceli, şarkıda. Dinlerken gözlerinizi kapatıp altta giden ritme takılmayı da unutmayın :)
Keyifle...
Aralık 08, 2011
Sóley - I'll Drown
Dinleyince "sen ne şirinsin, ne tatlısın, ne şeker bi şeysin" demek geliyor insanın içinden.
Durgun, vurgulu ve etkileyici bir albüme de sahip, şarkılarına bir ara bakın. Kendisi ayrıca seebear grubunda da yer almakta, çok duygulu piyano + klavye + gitar çalmakta. Kıskandımmmmmmmmmm..
Yeni eklenen live videolarından da Çilek adına bunu seçtim. Ben bu Kexp kayıtlarına bayılıyorum. Diğer sanatçı kayıtlarına bir göz atın derim :)
Hadi bakalım keyifle..
Kendisi hakkında bilgi:
http://www.myspace.com/ssoolleeyy
http://www.facebook.com/soleysoleysoley
Kuzguncuk Sahaf
Yer Tarlabaşı 1930'lu Yılar
Bugün denk geldim gezinirken ve çok da mutlu oldum. Keşke bütün sahaflar blog açsa. Tamam şimdi nadirkitap.com var diyecceksiniz ama en azından blog'da ayrıntılı bilgiler bulmak mümkün. Nadirkitap'ta bazen gözden kaçabiliyor ya da anımsatmıyor. Blogları bu nedenle seviyorum, unuttuğun ya da bilmediğin şeyleri sana hatırlatması ya da bilgilendirmesi :)
Bu nedenle eviniz yakınsa bir uğrayın, blog adresinden de takipçisi olup destekleyin derim..
http://kuzguncuksahaf.blogspot.com/
Aralık 01, 2011
Mor Çatı
Virginia Woolf
Mor çatıya destek amaçlı ürünlerin satışı gittigidiyor.com'da.
Ayrıca özel tasarın tişörtlerini de ünlü isimler giyerek destek verip tanıtımını yapmışlar. Buradan bakabilirsiniz : http://morcati.org.tr/uploads/morcatiresimswf.swf
Mor çatı ürünleri nelermiş görelim bi demek, alarak destek vermek ve arkadaşlarınıza da duyurmak için:
http://dukkanlar.gittigidiyor.com/morcati/
Ayrıca mor çatı bültenini okumak için tıklayalım
Şenol Erdoğan - İz
İz
yürüdükçe arka cebinden tanrıyı düşürdü
gelincik tarlalarının başladığı yerde öldü annesi /paslı bir sarıydı saçları
şakakları ıslak
sırtı göl
gölgesi yok idi
sıcak idi
biyerleri egzama idi
kudüse indi
gecenin midesi bulandı
tenleri renksiz ölüler görüp odasına geçecekti
epiphanesi gördü ansızın
sanki galatlılar yürüyordu
şölen vardı
kulakları uğulduyordu
gümüş kalkanlı makedonlar yürüyordu önleri sıra
epiphanes tuhaftı
kölelerle şakalaşıp
fakirlerle yemek yiyor
tekrar tahtına çıkıyordu
bol, kırmızı mantolar giymişti galatlar
sonra kedi miyavladı
karnım acıktı
dalmışım.
Şenol ErdoğanAlıntı : http://www.afilifilintalar.com/iz
PS: Şenol Erdoğan'ın blog sayfasına -ki ben oraya bir bilgi küpü web sitesi diyorum - mutlaka bir göz atın, standartların dışında bir şeyler okumak ve tanımak isterseniz... Bu vesile ile blog tanıtımını da yapmış olalım muhteşem şiiri ile birlikte :))
http://cyberzenarchy.wordpress.com/
Kasım 30, 2011
HANGİ İNSAN HAKLARI
Festival programı basın toplantısıyla açıklandı
Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 2011'in detaylı programı 29 Kasım Salı akşamı Tütün Deposu'nda yapılan basın toplantısıyla açıklandı.
Basın toplantısından fotoğraflar için galeri bölümüne bkz.
Yüksek çözünürlüklü fotoğraflar için ►►
Çocuk hakları 'perdeye' yatırılıyor! |
Bu sene Film Festivali olarak yoluna devam eden Documentarist'in Hangi İnsan Hakları? etkinliğinde, sorunun hakkını veren uzunlu-kısalı 40'a yakın belgesel gösterilecek. 6-10 Aralık tarihlerinde düzenlenen ve çocuk haklarına vurgu yapan bu yılki festivale, insan hakları aktivistleri de dahil pek çok konuk katılacak.
Türkiye'nin ilk İnsan Hakları Film Festivali, 6-10 Aralık'ta üçüncü kez perdelerini açıyor. Documentarist'in düzenlediği Hangi İnsan Hakları? Film Festivali'nde Peru'dan Hindistan'a, Kolombiya'dan Filistin'e, ABD'den Afganistan'a, İsveç'ten Senegal'e ve elbette Türkiye'ye kadar pek çok ülkeden insan hakları manzaraları sunan nitelikli belgeseller İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak.
Bu yıl ana teması 'çocuk hakları' olarak belirlenen 'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali'nin en geniş bölümü çocuklara ayrıldı. “Çocuklar ve Hakları” bölümünde, aralarında animasyon-belgesellerin de yer aldığı 15 film gösterilecek. Seçkide yer alan belgeseller, Uganda'daki çocuk askerlerden Afganistan'da cinsel istismara maruz bırakılan çocukların durumuna, polis ve asker şiddetiyle can veren çocuklardan yoksullukla cebelleşen gençlere kadar dünyamızdan çocukluk/gençlik manzaraları sunuyor. Birleşmiş Milletler'in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çeşitli maddeleri üzerinden birer çocuğun yaşadığı hak ihlallerini ele alan, Hollanda yapımı Just Kids kısa film serisi de ilk kez festival kapsamında seyirci önüne çıkacak. Türkiye belgesel tarihinin klasikleşmiş filmlerinden olan Süha Arın'ın “Tahtacı Fatma” belgeseli ise 'özel gösterim' başlığı altında yıllar sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. Filmde, Toros dağlarında hayatını ormancı olarak sürdüren bir ailenin 12 yaşındaki kızı Fatma'nın hayatı ve özlemleri anlatılıyor.
Festival haftası boyunca çocuklar ve aileleriyle film okuma atölyesi, üniversite sınavına hazırlanan gençlerin sorunlarını aktaracakları Forum Tiyatro, sergi ve paneller dahil olmak üzere çocuklarla birlikte pek çok yan etkinlik de düzenlenecek.
İnsan hakları temalı filmleri desteklemeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Movies that Matter'le işbirliğiyle hazırlanan “İnsan Haklarında Eylemci Portreleri” başlıklı bölümde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatını insan hakları mücadelesine adamış bireylerin konu edildiği 4 film yer alıyor. Bu filmlerin ana karakterlerinin bir kısmı festivalin konuğu olarak İstanbul'a gelerek gösterimlere bizzat katılacak.
Arap dünyasında yaşanan fırtına bu sene başında Tunus'tan esmeye başlamış, etkisi körfez ülkelerinden Bahreyn'e kadar ulaşmıştı. Tunus'ta olanlar az çok biliniyor, ancak ülkenin bu isyanı besleyen politik atmosferini pek az tanıyoruz. “Laiklik.. İnşaallah” (Laicism... Inch'allah) Tunus'tan, kendi ülkemizden de aşina olduğumuz epey bilgi ve deneyim aktarıyor. Bölümdeki diğer film, ilk isyan dalgası kanlı bir darbeyle bastırılarak sonradan tam bir kara kutuya dönüşen Bahreyn'deki olayların perdesini aralayan, batı medyasının ikiyüzlü tavrını da teşhir eden son derece sarsıcı bir belgesel: “Bahreyn Karanlıkta Atılan Çığlık”.
Pek çok ödüllü belgeselin buluşacağı festival programında Türkiye'de ilk kez gösterilecek olan filmlerden biri de, Ciwan Haco'nun sürgündeki yaşamını ve 23 yıl sonra geldiği Diyarbakır'daki konserini anlatan Norveç yapımı “Diyarbekir'e Giden Yol” (The Road to Diyarbekir).... Fatih Akın'ın kendi ailesinin Almanya'ya gidiş macerasını konu alan “Geri Dönmeyi Unuttuk” adlı belgeseli de, Türkiye'den Almanya'ya işçi göçünün 50. yılı dolayısıyla özel bir gösterime konu olacak.
Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu'nun desteğiyle gerçekleşen festivalin gösterim ve etkinlikleri 6-10 Aralık 2011 tarihleri arasında SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu'nda yer alacak.
'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali 6-10 Aralık 2011'de |
http://www.documentarist.org/insan2011/home.html
Kasım 29, 2011
Kırmızı Kahvrengi Defter ve Zilif için teşekkür mesajı....
Nilgün Marmara'nın "Kırmızı Kahverengi Defter" kitabına beni şaşırtacak derecede süpriz bir tasarımla ulaşmamı sağlayan Sena'ya (blog'una erişim izni yok dediği için paylaşamadım adresini :( ), Oruç Aruoba'nın "Zilif" kitabının fotokopisini yoğunluğunun arasında vakit ayırıp gönderen alef 'e çok çok teşekkür ederim.
Ben yine de kitapların orjinallerini aramaya devam edeceğim ama bu kopyaları da her zaman saklayacağım. Sanırım en kıymetlisi şu an elimdekiler olacak :)
Çilek
Kasım 28, 2011
Lana Del Rey - Video Games (Live At The Premises)
Son zamanlarda dinlediğim güçlü seslerden birisi. Dinleyince bir çok sese aşina geliyor. Aaa buna benziyor, biraz da şunu andırıyor diyorsunuz ama sanırım bu tarz söyleyen kadın vokallerde yaşanan bir karmaşa bu. Kesinlikle kendine has bir tarzı ve sesi var.
Google üzerinde arama yaptığınızda dolgun / köfte dudaklı güzel sözlerine denk gelebilirsiniz :), bunlara hiç takılmadan göze hitap ettiği kadar ruhunuza da hitap edecek bir hatun olduğunu net olarak söyleyebilirim :)
Ben yine canlı kaydını ekledim, kliplerini de izleyiniz.
Keyifle...
Kendisi hakkında detaylar için:
http://www.myspace.com/lanadelrey
http://www.facebook.com/lanadelrey
Leyla Erbil - Kalan
Henüz okumadım ama bu hafta içerisinde alıp hemen okumayı planlıyorum. Sıcak sıcak çıkmışken ve geçenlerde kitapevinde denk gelip bakmışken tanıtımını da yapmasam olmazdı.
Keyifle...
PS: Milliyet'te röportajı, radikal'de tanıtım yazısını da okumanızı öneririm.
Tanıtım yazı:
Leyla Erbil'in yeni romanı...
hiçbir şeyden ve her şeyden kalan
bir zamanlar justinianos'ların, fatih'lerin hüküm sürdüğü istanbul'un altında, şimdi toprakta gömülü olan binlerce yılın kalıntısından kalan... ibrahim ve ishak'tan kalan... insanların birbirlerini ayakkabılarından tanıdığı savaşın yokluk günlerinden kalan... farandolaların dönüldüğü, rum ustaların elinden çıkma üç katlı, ahşap evlerden kalan... kierkegaard'ın hasetinden kalan... elbette "kederli bir şiir"den kalan... "kederden mi neden bilmem sararmış rengi ruhsarı.." bir kitaptır kalan... lahzen'in göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zamandan kalan...
peki kimdir lahzen?
"kimim ve nasıl biriyim
hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün
sen hangi bilinçtesin lahzen
hangi göklerin bulutlarından yağdın
bu çorağa söyle
son bilinç ölüm olacağına
ölüm anındaki bilincin bilinci yazılamayacağına göre
hangi kavşağındasın tinsel gerçekliğin"
bu soruların eşliğinde iniyoruz hep birlikte
tıka basa şüpheyle doldurulmuş kuyudan
çıkmak için çocukluğa
daha da dibe
toprağın altına
ve orada arıyor lahzen
hakikatinin özünü
ve leylâ erbil'in kaleminde devleşiyor edebiyat,
şölene dönüşüyor kalan...
Kasım 26, 2011
My Brightest Diamond - Feeling Good - live
Ps: Şarkıyı ilk seslendiren kim diye araştırma yaparken ekşi'de bir entry'a denk geldim. Nina Simone'dan da önce seslendirenler negro & the urchins mış. Ben Nina Simone sanıyordum, öğrenmiş oldum :) ilk yorumu dinlemek isteyenler için tıklayınız.
Hüsnü Arkan - Hoşgeldin / Birsen Tezer ile birlikte.
Kendilerini Ezginin Günlüğü'nden tanıdığımız Hüsnü Arkan'ın solo albümünden harika bir şarkı. Üstüne bir de Birsen Tezer'in vokali, Bülent Ortaçgil'in gitar ezgileri eklenince tadından yenmez bir hal almış.
Keyifle...
PS: Yakından takip etmek için :
http://www.husnuarkan.com/solo/
Siber Gnosis yayında!
Siber Gnosis yayında!
Siber Gnosis, Periferi Kollektif tarafından hazırlanan ve bağımsız sanatçı-çevirmen-
yazarların gönüllü katılımıyla şekillenen, bir yatay yayıncılık deneyidir.
Siber Gnosis’in ilk sayısı, her bir nüshasına Periferi sanatçıları tarafından yapılan “işler” ile
birer koleksiyon nesnesi olarak sunulmuştur. Sınırlı sayıda baskısı yapılan (150 adet) bu
dergi, Yıkım 2011’den Toplum Düşmanı’na, Sürrealist Eylem’den Albemuth Bilimkurgu’ya,
Periferi Kollektifin 10 yıllık birikiminin sonucu ortaya çıkmıştır.
Siber Gnosis; ağırlıklı olarak avangard, bilimkurgu, radikal politika, gotik ve heterodoksi
alanlarında yayıncılık yapacaktır.
PERİFERİ
Kasım 2011
*
Siber Gnosis - 1- içerik:
Metinler:
Budist Anarşizm- Gary Snyder
Bitişik odalar veya eskiden Avrupa komseri olan vampir- Carlos Martins
Maddox on William Gibson- Tom Maddox
Asger Jörn için prelüde- Rafet Arslan
Gnostizm ve Heterodoksi-Kenneth Rexroht
Bir paralel evren varsayımı olarak Sürrealizm üzerine- Ombresblanches
Görsel çalışmlarıyla: Horasan, cins, Nejat Satı, Defter Kazıyıcılar Kooperatifi, Eda
Gecikmez, Onston, Ubik Project
Şiirleriyle: Ela Dinçer, A. Emre Cengiz, Alper T. İnce
Bilimkurgu öyküleriyle: Yaprak Gözeker, ED, Seran Demiral
Çevirileriyle: Sufi, Gökhan Turan, Seran Demiral, Etilen-flagg, A. Emre Cengiz
Kasım 23, 2011
The Last Shadow Puppets - Meeting Place (acoustic)
Grup henüz yeni bir albüm çıkarmadı, özlettiği için beklemedeyiz. Umarım yakın zamanda albüm haberlerini alırız. Ben muhtemelen yine gecikmeli duyarım ama benden önce duyan olursa haber versin piliiz :)
Merak edenler için kimdirler:
http://tr.wikipedia.org/wiki/The_Last_Shadow_Puppets
http://www.thelastshadowpuppets.com/
http://www.myspace.com/thelastshadowpuppets
Ps: Standing next to me şarkısının klibini izleyiniz. Biz "ti" ile çok denedik ama bir türlü beceremedik aynısını yapmayı. Zamanında deneyen ve videolayan arkadaşlarda vardı youtube'da bulunabilir :)
Ben dinlerken en en en keyif aldığım şarkılarını paylaşıyorum pek tabisi canlı kayıttan :) Şarkının orjinal halini de mutlaka dinleyin, ya da bu akustik versiyondan dinlerken arkada kocaman bir orkestra hayal edin, kemanlı çellolu :))
ALTIKIRKBEŞ YAYINLARI
altıkırkbeş yayın manifestosu
Şubat 11, 2010
DÜN ARTIK YOK, VE “BİZ”, ŞİMDİYİZ!
İşi yapmak, nesneyi yaratmaktır. Elbette ki bu yaratma fiiline dek geçen süreç de kendi içinde bir başka yaratı sürecinin zihinsel safhasıdır.
Bilmek ve bilmeyenlerle, bildiğine kendini inandırmış olan bilmeyenin varlık bulduğu toplumla yaşamak, acıların en büyüklerindendir. Hele ki aynı “biliyorum” yanılsaması içinde sözde “üst” insanların “ürettikleri” de habitatta varlık buluyorsa…
Ortaya koyduğunuz, zihninizin ürünü olan şey zihninizdir de. Ama “gerçekten size ait olmayanı” ortaya koyarsanız YALAN SÖYLEMİŞ, “ticaret” yapmış, “satmış” (bu satmışlığın uzamında da ‘satılmış’) olursunuz.
6:45 Yayın, “üretim” safhasında, var olduğundan bu yana “şirketsel” bir mantık gütmemiş ve sistemleşmemiştir. Hiçbir zaman kendisini “karşı” olarak adlandırmamış, o ya da bu şekilde kendisini adlandıranları derin bir sessizlik içinde izlemiştir, izleyecektir.
Zaman, pratiklerle tecrübeyi getirmiştir. “Kitap yayımlamakla yayıncı olunmaz” sözümüzün derinliğinde de zaman ve pratikleri yatmaktadır.
6:45 kendi kültürüne sahiptir, sürekli genişlettiği coğrafyasını kendisine yakın hissettiklerini acelesiz, zamana yayarak vücuduna dahil ederek genişletmektedir.
6:45 Yayın kendisini ağır-ağır oluştururken, ait olanlarını da örmüştür; insanlarını ve medyalarını kendiliğindenlikle oluşturmuş ve şimdiki zamanında, yeni organizmaları kendisine ekleyerek oluşturmaya ve sessizce-gürültülü gelişimine devam etmektedir.
ALTI45 YAYIN sürek halinde yeni yaratılar peşindedir ve ESKİNİN BİRİKMİŞLİĞİNDEN nesnel ve ussal olarak kurtulur, kurtulacaktır.
HER YENİ ESKİ OLDUĞUNDA, ŞİMDİKİ YENİYE DÖNEN US, ESKİYİ “ARKADAN GELEN” ve “İHTİYACI OLAN BAŞKALARINA” DEVREDECEKTİR.
Ki uzun soluklu yürüyüşüne devam etsin! Edebilsin!
ALTIKIRKBEŞ YAYIN HAREKETLİ DEĞİLDİR
6.45 YAYIN HAREKETTİR
Erciş'in Genç Sesi
Van-Erciş Depremi sonrasında Ercişli çocuk ve gençler tarafından oluşturulan Erciş'in Genç Sesi Haber Bloğu
Erciş'in Genç Sesi
http://ercisingencsesi.blogspot.com/
Kasım 17, 2011
A Beautiful Mess
Bundan sonra sevdiğim ve takip ettiğim bloglarında ufak tanıtımlarını yapmayı planlıyorum.
Başlangıç blogumuz budur...
Bu hatun tam bir çatlak bence. Keşke tr'de yaşasalardı da organizasyonlarında bir renk de ben olabilseydim :)
http://abeautifulmess.typepad.com/my_weblog/
Ekip tanıtım bilgileri de:
http://abeautifulmess.typepad.com/my_weblog/about-elsie.html
Bir kaç yatı
Kasım 15, 2011
Yavuz Hakan Tok: Esin Afşar - "Odeon Yılları"
Rahmetle...
Kasım 14, 2011
Adalet İçin Süre Tükeniyor
TİB'in kayıtlarının silinmesine 66 gün kaldı!
Milletvekillerine Çağrımızdır
19 Ocak 2012’de Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden 5 yıl geçmiş olacak.Hrant’ı vuran tetikçinin arkasındaki karanlık odaklar hala ortaya çıkartılmadı. Hrant'ın ölüm emrini verenler, bu hain pusuyu planlayanlar hala mahkeme yüzü görmedi.
5 yıla yakın süredir devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı erklerinin üyeleri "sözde" bu davayı sahiplenirken, gerçekte hiç bir çaba gösterilmiyor.
Savcı devlet içindeki çetelerin bu cinayette parmakları bulunduğunu ama bunu ispatlayamadığını söylüyor. Bu itiraf Türkiye adaletinin aczini göstermesi açısından bir ibret vesikasıdır. Bu davayı çözmek ve Türkiye adaletine, adaletin hak ettiği onuru vermek için zaman gittikçe daralıyor.
Devlet içindeki çetelerin ortaya çıkartılmasını sağlayacak telefon kayıtları TİB’in elinde ama TİB özel hayatın gizliliğini ihlal edeceği gerekçesiyle telefon kayıtlarını vermiyor. Bir cinayet planını "özel hayat" maskesi ile gizlemek, bu ülkede yaşayan herkesin boynuna bir vebal yüklüyor.
Biz imzası bulunanlar biliyoruz ki bu sorunu çözmek sizin elinizde!
Yapacağınız bir yasal düzenleme bir daha kanlı ellerin bu ülke üzerinde oyunlar oynamasına engel olabilir!
Hrant Dink davası Türkiye'nin vicdan ve insanlık ile imtihanıdır.
Unutmayın ki bu kayıtlar silinirse, bu kara leke bu ülkenin alnından silinmeyecektir.
Gerçek katilleri bulmak elimizde...
Zaman adaletin aleyhine işliyor,
19 Ocak'ta kayıtlar siliniyor!
http://adaleticinsuretukeniyor.com/index.php
Kasım 12, 2011
Sömürören AVM'ye gitmem!
Neden gideyim? İstiklal Caddesi'nde cıvıl cıvıl hayat akıp dururken, çıkıp az da olsa yaşamı içime çekeceğime, sermayenin Taksim'e diktiği zafer anıtıyla işim olmaz! Aslında hiçbir AVM ile işim olmaz da her şeyden önce "bir bina, hemen yakınındaki tarihi yapılardan daha yüksek olmamalı" diyen Kültür Varlıklarını Koruma Yasası'nı ihlal eden bu ucubeye dayanamam. Binam en yüksek olmalı, baklavam bol fıstıklı olmalı, pastırma aldım mı on kilo alırım diyen sonradan ‘gurme' zengin tavrı! Sıkar, üzer; affedersiniz içine etmeye bile değmez; zaten zor bulunuyormuş, yapan bilerek saklı yapmış tuvaleti.
Profiterol istiyorsam henüz yıkılmamışken İnci var mis gibi; gider yerim. Kahve içeceksem Tünel'deki İtalyan dondurmaları satan küçücük dükkânın efsane espressoları var. Bira içeceksem yine dolu yer bulabilirim. Ucuzundan rakı içeceksem aslanlar gibi Süper, pahalısından içip entel göreceksem Yakup var! Sinemaya gideceksem dolu, tiyatro desen öyle; bar, kafe sürüsüne bereket... Alışveriş edeceksem cadde üzerindeki yüzlerce mağazada ucuzundan pahalısına birçok şey bulmak mümkün; İstanbul'un kalbindeyim, aşağı yukarı keyifle turlayarak param kadar alırım, üstelik pazarlık da cabası. Yani kısacası AVM sevmem, pasaja bayılırım! Kaldı ki 800 liraya fondöten satılan mağazanın bulunduğu mekânı, yaşamıma hakaret olarak algılarım...
Gitmem! Neden gideyim? Kişisel tepki koymak zor mu? Madem caydırıcı nitelikte toplu eylemler yapılamıyor; kimse gitmezse büyük ‘brand'ler paradan başka şey düşünemeyen, satış iştahıyla durmadan ellerini ovuşturan kâr hırslarını kimin üzerinde törpüleyecek?
1940 tarihli Markiz pastanesini, neyse ki içindeki Art Nouveau fayanslara dokunmadan değiştirip mekâna ev sahipliği yapan 171 yaşındaki Passage Oriental'ı (Şark Aynalı Çarşı) Passage Markiz'e dönüştürerek içine teknoloji mağazası kusanlarla nasıl uzlaşayım? Emek Sineması'ndan ellerini çekmeyenlerle, güzelim İstiklal Kitabevi'nin kapanmasına neden olanlarla aynı havayı solumak zorunda mıyım? Ortak kültürel mazimizin parçası olan bu mekânların ölüsünün üzerine kurulacak her yer beni bozar! Yiyeceğim iki kuruş yemeği gider başka yerde yerim. Şehircilik, en az elli yıl sonrasını görerek yapılacak iştir, o anki cüzdan durumunu düşünerek değil!
Ahkâm mı lazım, kes oğlum oradan: Ülkemizin zengini çoğunluk cahildir. ‘Nostalcik' olsun diye dış cephesine iki sütun attırdığı binaya cam pervazlı balkonla dore lamba ekleyene, parası olup da bunca ruhsuzluğa imza atabilene başka ne denir?
Ali Sami Yen'den kalacak boşluğa yeni ‘yaşam alanları' iliştirilecek bildiniz mi? Yaşam alanı sadece parayı verenin oluyor herhalde? Mecidiyeköy'ün orta yerinde yeşillerin kaynaştığı, insanların sarhoş yaz geceleri banklarında uyuduğu, baharın ilk eriğini yediği parklar Türkiye'nin AKP'li ve AKP'siz seçmenleri için hayal mi? Yapılan yepyeni stadyum şehrin içinde de, kitap fuarı acaba neden başka bir şehrin kıyısında, düşünmez misiniz?
Sömür ören mi; semir ören mi neyse o; gitmem arkadaş! Müslüman iktidar, bu tebeşirden yontulmuş gibi duran AVM; avlusunda Mimar Sinan'ın diktiği şadırvanıyla 417 yaşındaki Hüseyin Ağa Camii'nin kubbesine ve kesme taş duvarlarına zarar verirken 2 No.lu Koruma Kurulu üyelerinin neyi, kimi koruduğunu biliyor mu? Sorup geçelim!
Hadi bu yapıyı beğenmedim ve tavrımı ortaya koydum; beğenenlerin çokluğunun farkında mısınız? Düşünün, sermaye bu; beğenildi diye neden bir tane de Cihangir'in ortasına bir tebeşir bozması daha bindirmesin; ihtiyaç var denilerek neden Tünel'e de bir tane çakılmasın, zor mu! Peki nice eski İstanbul diye inleyen misk-i amberli tayfanın olup biten hakkında tek laf etmemesine ne denir?
Endüstriyel futbolun kutsal pazarına haksızlık etmeyelim, Beyoğlu hızla yok olurken toplum tarafından görül(e)meyen bu cinayetlerin tek sorumlusu, belediyeye futbolcu bağışlanarak çatılan bu korkunç AVM değil. Pera, bunca rengine rağmen yapılaşma açısından bakıldığında nicedir kıyımların izleriyle yaşıyor.
Asmalımescit'te Tersane-i Amire Kalafatçıbaşısı Yunus Ağa'nın 1481'de yaptığı asma mescit nerede? Bahçeli Hamam Sokağı'nda neden bir hamam ya da bahçe yok? 1571'de Mimar Sinan tarafından yapılmış, İstanbul'un tek bahçeli hamamı nerede şimdi? Tabii bu çağın pis hırslarının yanında bütün bunların ne önemi var? Üstelik gezip eğlenmeyi AVM'ye gitmek sanan, gitmedi mi canı sıkılan, kontör, bedava dakika ve Facebook'a sevgiliyle ciciş resim ekleme manyağı olmuş insanların ülkesinde ne, kimin umurunda ki?
Siz bir zahmet gidip AKP milletvekili adayı Mehmet Metiner'in arabasının plakasına dikkat edin! Türkiye'nin yeni parlak sınıflarının nice görgüsüz olduğu orada yazılı. Zaten onlara ancak bu tebeşir bozması binalar ve ileri, büyük AKP demokrasisi layıktır, kapatalım konuyu. Görüşeceğiz.
Alıntı: http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=62864
http://www.emeksinemasiniyasatalim.org/728x90_emek.swf
Kasım 11, 2011
Ece Temelkuran - Enkaz Altında
BU memleketi belki de artık ancak uzaktan sevebileceksin. Seni gördüğünde saldıran bir çocuk çünkü. Sen onu sevdikçe deliren bir çocuk... Tıpkı kimsesizler yurduna bırakılmış, dokunmayı unutmuş, sadece vurmayı hatırlayan çocuklar gibi.
Hayır, ben gitmedim. Ben terk etmedim bu çocuğu. Onu benden aldılar, bir çocuk asker yaptılar. Sadece dualarını ezberleyip sonra da saldıran bir çocuk asker. Ürkütücü bir boşluk var gözlerinde. Geri gelmeyecek bir çocuk bu. Sönmüş bir yıldız gibi. Tutup bağrına basacak olsan karnını yumrukluyor, gözünün içine baksan vahşileştirilmiş hayvanlar gibi korkup düşman sanıyor seni. Yumuşak bir yeri kalmamış. Artık ne söylesen küfür sanıyor, duymuyor.
Hep merhametsizdi Anadolu. Demiştim bir kere, önce diz çöktürüp sonra merhametini lütfeder sana. Hep öyleydi. Ama şimdi başka bir şey. İncitmeden, aşağılamadan, yok etmeden, viran eylemeden dokunamıyor sana. İyi bir şey yapmaya kalkıştığında da beceremiyor, yüzüne gözüne bulaştırıyor. Artık ben bu ülkeden değil, sadece dost saydıklarımdan medet umuyorum. Anlatayım...
BAYRAM MANZARALARI
Bakan, Van Erciş'te bayram harçlığı veriyor çocuğa. Büyük bir para gibi duruyor o koşullarda. Anne de elinden alıyor çocuğun parayı. Çocuk ağlıyor. Çocuk ağlayınca baba içleniyor, basıyor yumruğu kadının gözüne. Kadın psikologlar tarafından sakinleştirilmiş diyorlar. Babaya ne yapılmış? Bakan bu duruma karşı ne tepki göstermiş? Belli değil. Küçük bir delirme anaforu oracıkta.
Başka bir delirme anaforu da "Sesimi Duyan Var mı" derneğinden. Van'a gidip çocukları eğlendirecekler güya. Çocukların yüzlerini boyarlar ya Amerikan filmlerinden öğrenildiği üzere. Bunlar da boyuyorlar çocukların yüzünü. Ne yapıyorlar? Çocukların yanaklarına 7.2 yazıyorlar. Deprem sarsmış, insanlık sarsılmış, açlık, üşümek var ve bu arkadaşlar iyilik yaparken çocukların yüzlerine kaderlerini kazımışlar. Her birinin yanağında bir delirme anaforu. Çocuklar kendini bilmez bir şekilde dolaşıyor ortalıkta. Anlamıyorlar. Aniden terk edilmiş bir lunapark yüzleri.
Kötülüğe karşı yapılan iyilik bu artık. Delirmenin başka bir delirmeyle tedavisi. Bütün kafası çalışan insanlara saldırırsan işte böyle kör kütük bir cahillikle kalırsın. İnsanlara sosyal haklarını unutturup harçlığa ve hayır işlerine bağımlı kılarsan, o hayır işlerine de çocukların yanağına 7.2 yazmayı akıl edenleri koyarsan böyle kalırsın cascavlak ortalıkta. Kimsenin gülmediği kötü bir komedi oldu bu ülke.
NURAY MERT VE YILDIRIM TÜRKER
Deprem, her yerde. Ruhlarımız ve akıllarımız enkaz altında. Yakın bir zamanda bir arkadaşım, kendi arkadaşını tamamen politik nedenlerle işten attı. Yaptığından utandı belki, ama yaptı işte. Hükümetten korktuğu için. Başka bir açıklaması yok ve zaten başka bir açıklama bulmaya da zahmet etmedi. Çünkü enkazdan çıkmaya çalışıyor. Enkazdan sağ çıkmaya çalışanlar, ötekileri enkazın daha derinine itmek pahasına yapıyorlar bunu.
Siyasi kurbanlar göz göre göre muktedirin ayaklarının altına atılırken "Ama o da zaten..." diye başlayan cümlelerle bu siyasi kurban ayinini meşrulaştırma yarışına girmek nedir? Size ilk delikanlılık çağınızda öğretilen şey miydi? Çok affedersiniz ama bunun adı "arkadaşını satmak" değil miydi? Biz böyle insanlardan nefret etmiyor muyduk? O zaman niye mesela Nuray Mert, son derece açık bir şekilde "Beni kurban sırasına koydular" gibi bir yazı yazınca bütün köşe yazarları aynı anda "Dur bakalım! O kadar da değil. Biz varız!" demiyor? Niye yine sadece Yıldırım Türker'in sesi çıkıyor? Ben fazladan delikanlı biri değilim. Hatta açık söyleyeyim, ödüm kopuyor. Ama yine de söylüyorum işte. Bu enkazın altından ya beraber çıkarız, ya da ben de çıkmam!
Artık herkes sözünü söylesin. İnsan haklarıyla, demokrasiyle, eşitlik, adalet ve özgürlükle ilgili yazılar yazanların başına ne geleceği birkaç kere anons edildi son günlerde. Tereddütsüz. Şimdi kim ne söyleyecekse söylesin. Enkazdan tek başına çıkma heveslisi olanlar buyursun çıksın, kendini bir villaya, bir koltuğa atsın. Ben kimsenin delikanlılığı hatırlamadığı bir ülkede yaşamaktansa bu enkazın altında bir dost eli beklemeyi yeğlerim. Yemin ediyorum, başka türlüsü içime sinmediği için. Sadece insan olduğum için. Öyle kalmak gibi bir niyetim olduğundan.
09 Kasım 2011, Habertürk
http://www.haberturk.com/yazarlar/ece-temelkuran/686622-enkaz-altinda