Aralık 30, 2011

Wye Oak - Civilian (Live )

Çok söze gerek yok bence..... Dinlenesi...
Yeni yıl şarkım olabilir. Henüz karar vermedim ama yüksek ihtimalli :)

PS: Orjinal kaydını da dinleyin derim, ekolu ekolu :)



Kimdirler kısmı için:

http://wyeoakmusic.com/
http://www.myspace.com/wyeoak
http://13melek.blogspot.com/2011/04/wye-oak.html

Aralık 29, 2011

Marissa Nadler - Thinking of You


Gün boyu bir çok şarkısını dinledim. Arka arkaya dinlediklerim de oldu. Ama tüm genel kitleyi etkileyen sesi beni de bu şarkı da etkiledi. Tabii iş sonrası evde nasıl hissedeceğim bilmiyorum ama şimdilik bu hissiyatı sevdim. Ayrıca dinlerken Cocteau Twins aklıma geldi, sesinde ki tını ve şarkılarındaki eko anımsattı belkide ...
Bir ara ona da dönelim yeniden...

Keyifle.



Kendisi hakkında bilgi için:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Marissa_Nadler
http://www.myspace.com/songsoftheend
http://www.facebook.com/pages/Marissa-Nadler/300932499775

Bell - It's Oh So Quiet (Bjork Cover)

Björk'ten söz açılınca içine doğru yol almamak elde değil.
Dolaşırken Stereogum'ın hazırlattığı tribute albüm "Enjoyed: A Tribute to Björk's Post"a denk geldim. Haberim mi yoktu, gözümden mi kaçtı, dinledim de hatırlamıyor muyum bilemedim bir türlü ama ardından aklıma şu da geldi: Geçtiğimiz aylarda bir kanalda "ti" björk şarkılarını ünlüler söylüyor anlamadım ne iş diye seslendi. Sonrasında anladık ki Polar müzik yılın sanatçısı seçilmiş ve oturduk afiyetle izledik.
Ardından bu albüme denk gelmem harika oldu, tesadüfler güzellikleri doğurabilir. İndirdim ve dinledim.
Siz de isterseniz buradan indirin isterseniz de stereogum'ın sayfasından.

Beni içlerinde dinlediğimde en çok heyecanlandıran Olga Bell'in yorumundan It's Oh So Quiet oldu.
Keyifle..



ÓLÖF ARNALDS- SURRENDER ( FT BJÖRK )

Ólöf Arnalds geçen yıllarda Ólafur Arnalds(kuzenler) sonrası keşfedip severek dinlediğim hatunlardandı.
Bu sabah arkadaşımdan gelen Marissa Nadler şarkısından sonra birden hatrıma düştü ve surrender şarkısını yeniden dinledim.. Yeniyıla hazırlık sabahlarına iyi gider diye düşünüyorum. Björk'ün şarkıya sesinden harika tınılar bırakması da ayrı bir heyecandır.. :)




PS : Başlangıcı
Ólöf ile yapalım devamı yine şahane kadın müzisyenlerden gelecek. Müzik dolu bir gün yaşayacağız :)

Aralık 28, 2011

"5199" FOTOĞRAF SERGİSİ - MEHMET TURGUT



Henüz gidemedim ama basından vs vs çok fazla haberini aldım. Fotoğrafların büyük kısmını hayranlıkla takip ettiğimden hala ağlayabilirim orada olamadığım için.
Henüz benim gibi gitmeyenler varsa ve görmek isterlerse 2 ocak son gün.
Ayrıca bu sergi gerekli sesi getirmezse Turgut bir sonraki sergide daha sert tavırla olacağını belirtti. Umarım o fotoğrafları çekmek zorunda kalmaz ve sergisi yeterli sesi getirir. Sergiden elde edilecek gelir hayvan klinikleri ve barınaklarına aktarılacak. Duyarlılığımızı gösterelim!

Tanıtım bülteni:

http://www.facebook.com/events/160169210750051/

MEHMET TURGUT’UN “5199 – HAYVANLAR SERGİSİ” PALLADIUM ALIŞVERİŞ MERKEZİ’NDE SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜYLE AÇILIYOR!


Fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut’un, hayvan haklarına dikkat çekmeyi amaçlayan “5199” başlıklı sergisi; Anadolu yakasında, Palladium Alışveriş Merkezi’nde hayvan dostlarıyla buluşuyor! 17 Aralık 2011, Cumartesi günü saat 14:00’te gerçekleşecek Mehmet Turgut söyleşisi ve imza günü ile açılacak olan sergide; Serra Yılmaz, Yüksel Aksu, Oben Budak, Sinan Güler, Mert Fırat, Rıza Kocaoğlu, Yekta Kopan, Levent Üzümcü, Demir Demirkan ve Burcu Güneş’in şaşırtıcı fotoğrafları yer alıyor.

Mehmet Turgut; fotoğrafa hayal ve tutku kattığı fotoğraf kültür dergisi “46”nın “Hayvanlar Özel Sayısı”nı “5199” başlıklı bu sergiyle hayata geçiriyor. Sergi, hayvan haklarını gündeme getirebilmek için Mehmet Turgut’un objektifi karşısına geçen, popüler ve alternatif kültürün önemli isimlerinin fotoğraflarını bir araya getiriyor.

Dünyayı ve hayatı paylaştığımız hayvan dostlarımız için düzenlenen “5199” sergisi, Palladium Alışveriş Merkezi’nde 17 Aralık 2011- 02 Ocak 2012 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. 17 Aralık 2011, Cumartesi günü saat 14:00’te gerçekleşecek söyleşi ve imza gününde ise, sevenleri Mehmet Turgut’la sohbet etme, fotoğraf çektirme şansı yakalayacaklar.

İsmini, Hayvan Hakları Kanunu’nda yetersiz hükümlere rağmen bir türlü değiştirilemeyen 5199. maddeden alan sergi, bu isimle hayvanları yeteri kadar koruyamayan Hayvan Hakları Kanunu’na direkt gönderme yapıyor. Hayvan hakları açısından büyük önem taşıyan sergi, hayvan dostlarımızı korumak için bir şans sunuyor.

HAYTAP – Hayvan Hakları Federasyonu ile dayanışma içinde gerçekleşen sergide; her biri 1.500TL’den satılacak fotoğrafların satışından elde edilen tüm gelirler, HAYTAP aracılığıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki hayvan klinikleri ve barınaklarına aktarılacak.


http://www.46magazine.com/
http://www.mehmetturgut.com/

Aralık 23, 2011

Emilie Simon - Flowers

Klip stop motion tekniği ile yapılmış. Hatunun sesi de, müzik de, klip de harika. Yağmurlu, soğuk ve kapalı günümüze ışık tutsun :)

I want to buy you flowers
It's such a shame you're a boy
But when you are not a girl
Nobody buys you flowers

:)

Keyifle...

Aralık 22, 2011

Seyhan Erözçelik


Onunla rakı sofrasına oturmak cesaret istermiş, güzel içermiş, sonra bırakmış karaciğer sorunlarından dolayı, şiirleri ile ödüller almış, genç yaşta kaybedilen şairlerdenmiş
. Güzel adammış.

Tanısam ne şahane olurdu dedim şiirlerinden ve hikayesinden sonra. En azından yaşarken değeri bilinmiş ve ardından hep güzel sözler söylenmiş.

Keyifli okumalar...


HECE VE ÖLÜM

Ahşap şehrin kağıda vuran

camları. Kırıldı. Görüntü

havuzdan döküldü. Çılgın dil.

Neyi unuttum? Bir örgü. An

nem örüyor, ben çözülüyordum.

Elmayı soyup bir tabağa

koyar gibiydim. Güzel gibi

Kulyağımda dönen çılgın dil—

dönüp duran hâtıra kutum,

içindeki kedi gözleri

ve beslediğim cam heceler.

Hâtıra kutumu kırdım ben,

kulağımda dönen çılgın dil…

… kanı akıtılan bir inci.

Ne çıkar unuttuk hepsini!


NİLGÜN'ÜN GÖZTAŞI

Ahşap bir kutu.

Açtım.

Öylece duruyordun ve bakıyordun bana.

Göğermiştin.
Göz mıknatısıydın.

Ne tuhaf, içimde inanılmaz
bir istek uyandırdın.

Nilgün, "Sakın ağzına sÜrme!" diye uyardığında,
ben çoktan dilimi değdirmiştim sana.

Acıydın.

Acı.

Şimdi yreğimde bir taş.

( Nilgün: Nilgün Marmara)

Geceyazısı, Ocak 2004

Enjektör

Ağaca vurdu balıklar, silindi
pulları, su çizildi kökten uca.
Yapraklar mı çıldırdı, bulutları
kim kesti geçmişin hançeriyle?

Bulutlardan pas fışkırıyordu, pas
fışkırıyordu bulutlardan incecik
damarlarıma.

Ayrıntıya hapsettiğim dünya,
mon coeur! Ampule taktığım düşlerim…

Bulutları kör bir çocuk çakısıyla ben kestim.
Kesildi. Kimse inanmadı.

(Yeis İle Tabanca’dan)


O Pornografos

Gülü tuza yatırınca kadın olur bulutlar
parçalanır bıçağın suya değdiği mahrem
Köşelerde.
Kaktüs! Çöllerin mıknatısı!
Besle beni yırtarak sütünle…
Sindiremediğimde vahşi güllerin üstüne
geleyim kapkara tüllerimle, yırtık
gölgelerimle.
Ey pembe sanayii!
Ey pembe işçiler! Gölgeler kırallığının
yurttaşları! Uzuvlaşınız soluk gururunuzla
susturunuz valsleri, valsleri susturunuz…

(Yeis İle Tabanca’dan)

YANGIN GÜLÜ

Gülde yangın var.

Aşklar yanıyor.

Şehir yanıyor.

Gül güle benzemez.

Daha ne güller var benim içimde...

Say, bitmiyor.

Damarlarımda böcekler dolaşıyor.

Gül tozları taşıyorlar kalbime.

Bütün güller, kalbimde büyüyor.

Bir aşk yanıyor. (Su yok.)

Yangının ta kendisiyim ben.

Çalılar büyütüyorum içimde,

güller çoğaltıyorum.

(Çalılar suyla büyüyor.)

MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR


Aşk, merakla başlar. Sonra koku ve ısrar
gelir arkasından. Kurtulamazsın, sıyrılamazsın
derinliklerden, boğulursun sularda, ay
vururken denize ve boyarken göğü,
gökyüzünün gördüklerini.
Uzaklarda
kalınca birbirini ısıtan eller, kalakalırım,
sarsılırım kendi başıma.

Aşk, merakla başlar. Sonra koku
ve ısrar gelir arkasından. Kalplerdeki harita, yeniden
şekillenir.
(Kalbim sağda şimdi, orda şekillendi.)
Aşk, meşk gerektirir.

İşte böyle.

(Kitap-lık, Mayıs-Haziran 2002)


SEYHAN ERÖZÇELİK

Nilgün Marmara ile olan fotoğraflarına hayran kaldım , bu nedenle paylaşmak istedim :)

Künt - Kavimler [Ağıt] live


Grubu yeni tanıdım ancak şunu diyebilirim, tek kelimeyle enfessssss.
-ki farketmemişim Mabel'in "söylese o ben söyleyemem" klibinde de grup eşlik ediyormuş-.
Vokallerin sesi nereye isterseniz oraya götürecek. Şarkıları çok çok çok duygulu. Buhranlı ve karanlık bulanlar olabilir o da tamamen şarkıların dinginliğinden. Kış çooook güzel geçecek bu şarkılarla.
Konserlerini geçen pazar Kemancı'da vermişler kaçırmışım ancak bir sonraki konserleri için takipte olacağım.
Keyifle...

PS: Şaşkın şarkısına da dikkat edelim..




Hakkında bilgiler için:
http://www.facebook.com/kuntmuzik

Mabel Matiz - Kül ve Hece


Veeee Mabel'imin en sevdiğimiz şarkılarından birisine çekilen klibi, Mete Özgencil imzasıyla. (-_-)

Keyifle




NİLGÜN MARMARA - KIRMIZI KAHVERENGİ DEFTER


Nilgün Marmara'nın Kırmızı Kahverengi Defter kitabını Sena'nın gönderiminden sonra tarattım. İsteyen arkadaşlar bana dilekaltinova@gmail.com adresinden mail gönderirlerse pdf halini gönderebilirim.
En azından elinde olmayan, bulamayan ve okumak isteyenler için kıymetli olduğunu biliyorum..


İlginize...

PS:Yayın haklarından dolayı blog'a koyamıyorum. Bu nedenle mail ile paylaşabilirim.

Sound of Noise - Music for One Apartment and Six Drummers (long version)

Harika paylaşım için Cem'e teşekkür ederim.

Aralık 21, 2011

EARTHA KITT - USKU DARA (Live 1967)

Songül'ümden güzel bir paylaşım oldu. Teşekkür ederim canımcım...

Üsküdar'a gideriken şarkısını çocukluğumuzda defalarca yüksek sesle söylemişizdir. Bir de şarkıyı Eartha Kitt yorumuyla dinleyelim :)

Keyifle...

Aralık 20, 2011

egoistokur.com

Blog köşesi'ne yeni bir sayfa tanıtımı ile devam ediyoruz.

egoistokur.com

Edebiyat alanında bir çok seçeneğin bir arada olduğu bir site. Yazılar, köşe yazıları, haberler, röportajlar, tanıtımlar, yazmak üzerine yazılar vs vs.

Gün içinde buraya uğradığınızda soluklanmak için birebir olduğunu göreceksiniz ve bir molalık zaman diliminde sizi çok rahatlatacak. Mutlaka deneyiniz.

Dün akşamdan bu yana Mine Söğüt'ün kitabı ile ilgili yazılara bakarken sayfada yayınlanan bir tanıtım yazısına denk geldim. Kitabı aldım ancak elimde bitirmem gereken öncelikli kitabım var, ondan sonra başlayacağım.

Yazını bir kısmını ekledim, kalanı için kendilerini ziyaret ediniz. Altta linki verdim :)
Keyifle okuyunuz.

Mine Söğüt’ten zehire, kana, cinnete, ölüme karışmış öyküler

Beş Sevim Apartmanı-Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanlarıyla tanıdığımız Mine Söğüt yeni kitabında, 21 delilik hikayesi anlatıyor.


Mine Söğüt, Deli Kadın Hikayeleri’ni delirerek ölenlere ithaf etti. Hasta olduğu için değil; hayata, yaşadıklarına, yaşatılanlara dayanamadığı için delirenlerin hikayelerini anlattı. “İnsanları sürprizlerle delirttiği gibi sürprizlerle öldüren” hayatları yazdı. Bu nedenle bu kitaba kadınlar da girdi, erkekler de. Travesti de, ensest mağduru da…

Deliren, delirtilen çocuklar da var bu hikayelerde. Bazen kendinden umulmayacak kadar sabırlı olan, üzülen ama üzüldüğü anlaşılmayan çocukların hikayeleri.

Devamı için tıklayalımmm

Aralık 19, 2011

Ross Sisters - Solid Potato Salad

İyi kalite görüntü olsun dedim o yüzden bunu ekledim. 1:24 sn kadar ilerletin sonra başlasın ve gördükleriniz karşısında şaşkınlığınızı dile getirin :D
Ben ohaaaa dedim valla :)

Minik PS:
Ross Sisters adlı 3 kız kardeşten oluşan bir gösteri grubu. İlk 50 saniyelik şarkılı dans kısmında pek bir özellik yok ancak sonraki kısımlar inanılmaz. O zamandan bu yana kimsenin bir kısmını bile yapamadığı bir gösteri...


Mine Söğüt - Deli Kadın Hikayeleri


Tüm kitapları severek ve heyecanla okudum. Yeni kitabın haberini bugün aldım ve aşırı derece meraktayım. En kısa zamanda alıp okumalıyım :)

Okuyanlardan yorumlar alabilirim....


“Girdiği kabın şeklini alan su, geçtiği yolların rengini de çalarmış…”
Mine Söğüt’ten Unutulmayacak Delilik Hikâyeleri


Beş Sevim Apartmanı – Rüya Tabirli Cinperi Yalanları, Kırmızı Zaman, Şahbaz’ın Harikulâde Yılı 1979, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey gibi romanları ve çeşitli biyografi, monografi, söyleşi kitaplarıyla okurların yakından tanıdığı Mine Söğüt bu defa hikâyeleriyle karşımızda.

“…kendini öldürme fikrini bu kadar çok seven biri kendini de çok seviyor demektir... kendini ve deliliğini” diyen yazar, Deli Kadın Hikâyeleri kitabında, aklın kıyısında gezinen, kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi “kaybetmeye” yazgılı, içe işleyen yalnızlıklarıyla kalp burkan hayatları, varoluş kâbuslarını anlatıyor. Kitapta ayrıca, Bahadır Baruter’in bu hikâyelerin izlenimleriyle yaptığı on resmi de yer alıyor.
Kalemini zehire, kana, cinnete, ölüme ve hayata aynı lezzetle batıran Mine Söğüt’ten unutulmayacak yirmi bir delilik hikâyesi...

YKY'de 1. Baskı: Ekim 2011


Charlotte Brontë - Jane Eyre


Kitabını okuyanlar bilir. Bir sürü hırsı, nefreti, öfkeyi, acıyı, karmaşık aşkı vs vs herşeyi barındırır. Parmaklarınızı kemirir, yumruklarınızı sıkar, hadi kızım kaaaaaç diye bağırırsınız. Film de aynı etkileri veriyor. Genelde kitabı okununca filmi beğenilmez ya da filmi izlenirse kitap garip gelir durumu vardır ancak bu film bence gayet başarılı bir uyarlama olmuş ve tadını kitapta ki gibi alabiliyorsunuz.
Tanıtıma bir göz atın, kitabı okumadıysanız da mutlaka edinin derim.





Kitap ve yazar hakkında detaylar için:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Charlotte_Bront%C3%AB

ekşi sözlük yorumlarına da bakılabilir: http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=jane+eyre

Haydi eyleme: Emek'i Yıktırmıyoruz!!!


Sinema sanatçıları, emekçileri ve sinemaseverler Emek sinemasının yıkılmak istenmesine karşı mücadelerine devam ediyorlar. 24 Aralık Cumartesi günü saat 16:00’da Taksim Meydanı’nda buluşuyor ve sabaha kadar eylem devam ediyor.

Sinema ve sanat çevrelerinden yapılan tüm uyarılara, düzenlenen eylemlere rağmen İstanbul’un simge sinemalarından Emek’in yıkılmasına yönelik ısrar devam ediyor. Böylece bir alan daha rant haline getirilmiş olacak. Yıkım ısrarı üzerine Atilla Dorsay’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı ‘Emek yıkılırsa Sabah gazetesindeki sinema yazılarına son vereceği’ açıklaması üzerine bir kez daha gündeme gelen konu kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. Üç kişilik bilirkişiden ikisinin yıkılmaması yönündeki raporuna rağmen yıkılacağı açıklanan emek sinemasını yıktırmamak için bu kez daha kapsamlı bir eylemlilik öngörülüyor.

Sinema sanatçıları, emekçileri, sinema basını ve yazarları ile konuya duyarlı sinemaseverler 24 Aralık Cumartesi günü saat 16:00’da Taksim Meydanı’nda buluşacak, Emek Sineması’nın önüne yürüyerek basın açıklaması yapacaklar. Sonrasında ise müzik dinleyerek, sohbet ederek, sessiz sinema oynayarak Emek Sineması’nın önünde sabahlayacaklar. Herkese de bir çağrıları var: Çadırınızı, uyku tulumunuzu, battaniyenizi, cayınızı, kahvenizi ve isyanınızı alın, gelin!

Etkinliği facebook'da katılmak için tıkla!

Emek Sinemasını Yaşatalım guruna katılmak için tıkla!

Aralık 17, 2011

Tyler Hilton - I Believe In You ft Kina Grannis (live)

Daha önce de Kina Grannis şarkılarından paylaşmıştım.
Bugüne bu şarkı ile uyandım.

Keyifle...


Aralık 15, 2011

21 Aralık mutlu bir gün olsun, kömür bu kapağın altında olmasın!


Telefon Eylemi: Vazgeç Efes Pilsen!

Sinop'un Gerze ilçesinde kurmayı planladığı kömürlü termik santral ile sevenlerini üzen Efes Pilsen'i arayıp, bu kirli plan hakkında mesajını iletebilirsin. Bugün açacağın bir telefonla, Efes Pilsen'i kirli planından vazgeçirebilirsin!

Telefonda ne söyleyebilirsin?

21 Aralık'a kadar santralin altyapı çalışmalarını bitirmiş olmaları gerekiyor. Kısacası çok az bir süremiz kaldı. Bu nedenle şimdi söyleyeceklerimiz, santral kurulmadan önce Efes Pilsen'in kararını değiştirmek adına çok önemli!

Efes Pilsen İletişim Hattı'nı bağlandığında Greenpeace'in kampanyasıyla ilgili aradığını belirtip, konu hakkında fikrini söyleyebilirsin. Araman gereken numara 444 33 37, müşteri temsilcisine bağlandığında kendini tanıtıp aşağıdaki cümlelerden birini söyle ve mesajının Anadolu Grubu Yönetim Kurulu'na iletilmesini iste:

  • Türkiye'nin en sevilen markalarından birini yaratmış bir grup olarak, kirli bir kömür santrali ile bu imajınızı ve doğayı kirletmenizi doğru bulmuyorum.
  • Sinop'ta ve Türkiye'nin dört tarafında santrale karşı çıkan onbinlerce insana rağmen bu santrali kurmakta ısrar ederek halkın iradesini göz ardı ediyorsunuz.

Konuşma bittikten sonra, konuşmada olanları tıklayarak yorum yazarak paylaşmayı unutma.

Neden?

Gerze'de yapılması planlanan termik santral yakın gelecekte ülkemizde kurulması planlanan 50 kömürlü termik santralden biri. Eğer ki planlanan 50 santral yapılırsa, önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin karbon emisyonları %50 oranında artacak. Kömürlü termik santraller hem iklimi değiştirecek, hem de havayı, suyu ve toprağı geri dönüşsüz biçimde kirletecek.

Telefon eylemine katıl! Efes Pilsen'den kömürlü termik santral yapımının getireceği sonuçlarla ilgili bir açıklama iste. Efes Pilsen'den online kampanyamıza imza atmış 50.000'den fazla insanın talebine bir cevap vermesini istiyoruz! Şimdi açacağın bir telefonla küresel ısınmaya karşı büyük bir adım atabilirsin.


21 Aralık mutlu bir gün olsun, kömür bu kapağın altında olmasın!


Emek Sineması İçin Acil Durum!!!



Emek sineması ile ilgili son durum bilgilendirmelerine bu sayfa üzerinden ulaşılabilir.

emeksinemasi.blogspot.com

Üye olun, imza kampanyasına destek verin, mail grubuna katılın, face'den twitter'dan destek verin ama durmayın, lütfen durmayın...

Yeni yayınlanan haberi paylaşıyorum. Yıkımı durdurmak ve engel olmak elimizde.
Eski değerleri koruyalım ve yaşatalım...

Daha önce toplu yürüyüşten görüntüler için : https://picasaweb.google.com/rggozum/EmekSinemas#

13 Aralık 2011 Salı

Emek Sineması için Acil Durum: Yargı Emek'i Yıkıma Teslim Etti

YARGI EMEK’İ YIKIMA TESLİM ETTİ!

EMEK İÇİN NÖBET VAKTİ!

facebook.com/emekbizim
twitter.com/@emekbizim
#emeknobeti
9. İstanbul İdare Mahkemesi 12.05.2010 tarihinde Emek Sineması için öngörülen projenin “uygulanması halinde telafisi güç ya da imkansız zarar doğuracak nitelikte olduğu” gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasına karar vermişti. Kararın ardından, 14.12.2010 tarihinde üç uzmandan oluşan bilirkişi heyeti, incelemesini yapmış ve 18.04.2011 tarihinde mahkemeye sunduğu raporda iki uzman dava konusu projenin kültür dokusuna uygun olmadığını belirterek yürütmeyi durdurma yönünde karar vermişti.
01.12.2011 tarihinde, bilirkişi raporuna ve 2010 baharından itibaren devam eden kamuoyunun verdiği mücadeleye rağmen, 9. İdare Mahkemesi yürütmenin durdurulmasını iptal etti! Bu karardan sonra hukuki olarak bir itiraz hakkı bulunmasına rağmen, benzer dava süreçlerinde gördüğümüz üzere bu itiraz hakkı bir sonuç vermemiştir.
Uzun lafın kısası 1 Aralık 2011 itibarıyla yargı Emek Sinemasını yıkıma teslim etmiştir!
Bundan sonra Emek’in geleceği artık sadece kamuoyunun direnme gücüne bağlı!
Bu bir acil durum çağrısıdır. Artık her an Emek Sineması’nda yıkım başlayabilir. Türkiye’de yargının demokrasiyi, insanları ve kentleri yapayalnız bıraktığı bugünlerde dayanışmaktan başka bir çaremiz, sokaktan başka bir mücadele alanımız yok! Parsel parsel yitirdiğimiz yaşam alanlarımıza bir yenisini eklememek, her türlü mücadelenin kamusal alanı olan Beyoğlu’nu parça parça elimizden alınmasına sessiz kalmamak için yeniden bir araya geliyoruz.

Yolumuz Emek Sineması'na düştükçe twitter'da #emeknobeti etiketiyle, facebook'ta ise facebook.com/emekbizim sayfası üzerinden Emek Sineması'nın durumunu güncelliyoruz, Emek'e sahip çıkıyoruz. Yıkıma göz yummuyoruz.

Emek Bizim İstanbul Bizim

İsyanbul Kültür Sanat Varyetesi
iksvaryetesi@gmail.com
emekbizimistanbulbizim.blogspot.com
facebook.com/emekbizim
twitter.com/@emekbizim

Aralık 14, 2011

Van'a Çocuk Evi Kuralım Projesine destek olalım!!!


Van'la ilgili ihtiyaçların uzun bir süre bitmeyeceğini düşünürsek bir kere yardım yaparak da gönlümüzün rahatlamayacağı ortada. Bu nedenle genel yardım dışında artık daha özel ihtiyaçlara yönelmek doğru olabilir.
Keşke elimizden gelse de evler, okullar yaptırıp hemen şehri eskisinden daha güzel hâle getirebilsek. Ancak şimdilik yapabileceklerimizi ertelemeyerek yüzleri güldürmeyi başarabiliriz. Güzel bir blog sayfası açılmış. Ayrı ayrı nedenleri, niçinlerine bakabilirsiniz.
İhtiyaç listesi eklenmiş. Bu doğrultuda çalışan arkadaşlarım işyerinde herkesten 3-4-5 tl alsa emin olun bir koli malzeme alıp gönderebilirsiniz. En son bir çok kargo firması ücretsiz gönderiyordu, hala devam ediyordur. Gönderim ile ilgili sıkıntı yaşanacağını düşünmüyorum.
Ayrıca gönüllü olmak isteyenler için form doldurarak bilgi de bırakabiliyorsunuz.

http://vancocukevi.blogspot.com

Sayfadan alıntı:

İhtiyaç Listesi...


Herkesin Van Çocuk Evi Merkezi için yapabileceği bişeyler var. Yakınlarınıza duyurabilir, destek olabilirsiniz. Van çocuk evi için olanaklarınızı paylaşabilir, malzeme temin edebilirsiniz
Aşağıdaki başlıklarda eğitmenlik yapabilir veya gönüllü eğitmen bulabilirsiniz.




Gerekli Malzemeler;


- Resim kalemleri (pastel boya, kuru boya, sulu boya), resim kâğıtları, oyun hamurları, el işi kağıtları, makas, yapıştırcı, kitaplar...
-Her türlü, her yaş grubuna ait oyuncaklar
-Sayı şablonu, boncuklar, sayı pazıları, mıknatıslı rakamlar, skalalar,saat,büyüteç, mıknatıs, termometre, her tür ritm aleti
- Ders kitapları, ansiklopediler, okuma kitapları , sözlükler.
-Tahta kalemleri .
-Çizgili, kareli küçük ve harita metod defterler, siyah ve kırmızı kurşun kalem, silgi, kalemtıraş, boya kalemleri (pastel, kuru ve sulu boya)



Van Çocuk evinde gönüllü olarak yardım etmek istiyorsanız. Lütfen aşağıdaki form'u doldurunuz...


http://vancocukevi.blogspot.com/2011/11/ihtiyac-listesi.html

Regina Spektor - Us

Bir kaç sene öncesine doğru yolculuğa çıkalım.
Şarkıyı 500 days of summer filminden de anımsamak mümkün. (izlemeyenler kesinlikle filmi izlesin, kırık hatun filmi :) hihihih )
Klibi çok çok eğlenceli, şarkıda. Dinlerken gözlerinizi kapatıp altta giden ritme takılmayı da unutmayın :)
Keyifle...

Aralık 08, 2011

Sóley - I'll Drown


Dinleyince "sen ne şirinsin, ne tatlısın, ne şeker bi şeysin" demek geliyor insanın içinden.
Durgun, vurgulu ve etkileyici bir albüme de sahip, şarkılarına bir ara bakın. Kendisi ayrıca seebear grubunda da yer almakta, çok duygulu piyano + klavye + gitar çalmakta. Kıskandımmmmmmmmmm..

Yeni eklenen live videolarından da Çilek adına bunu seçtim. Ben bu Kexp kayıtlarına bayılıyorum. Diğer sanatçı kayıtlarına bir göz atın derim :)
Hadi bakalım keyifle..



Kendisi hakkında bilgi:

http://www.myspace.com/ssoolleeyy
http://www.facebook.com/soleysoleysoley

Kuzguncuk Sahaf


Yer Tarlabaşı 1930'lu Yılar


Bugün denk geldim gezinirken ve çok da mutlu oldum. Keşke bütün sahaflar blog açsa. Tamam şimdi nadirkitap.com var diyecceksiniz ama en azından blog'da ayrıntılı bilgiler bulmak mümkün. Nadirkitap'ta bazen gözden kaçabiliyor ya da anımsatmıyor. Blogları bu nedenle seviyorum, unuttuğun ya da bilmediğin şeyleri sana hatırlatması ya da bilgilendirmesi :)
Bu nedenle eviniz yakınsa bir uğrayın, blog adresinden de takipçisi olup destekleyin derim..

http://kuzguncuksahaf.blogspot.com/

Aralık 01, 2011

Mor Çatı



“Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.”
Virginia Woolf


Mor çatıya destek amaçlı ürünlerin satışı gittigidiyor.com'da.
Ayrıca özel tasarın tişörtlerini de ünlü isimler giyerek destek verip tanıtımını yapmışlar. Buradan bakabilirsiniz : http://morcati.org.tr/uploads/morcatiresimswf.swf

Mor çatı ürünleri nelermiş görelim bi demek, alarak destek vermek ve arkadaşlarınıza da duyurmak için:

http://dukkanlar.gittigidiyor.com/morcati/

Ayrıca mor çatı bültenini okumak için tıklayalım



Şenol Erdoğan - İz

İz
yürüdükçe arka cebinden tanrıyı düşürdü
gelincik tarlalarının başladığı yerde öldü annesi /paslı bir sarıydı saçları
şakakları ıslak
sırtı göl
gölgesi yok idi
sıcak idi
biyerleri egzama idi
kudüse indi
gecenin midesi bulandı
tenleri renksiz ölüler görüp odasına geçecekti
epiphanesi gördü ansızın
sanki galatlılar yürüyordu
şölen vardı
kulakları uğulduyordu
gümüş kalkanlı makedonlar yürüyordu önleri sıra
epiphanes tuhaftı
kölelerle şakalaşıp
fakirlerle yemek yiyor
tekrar tahtına çıkıyordu
bol, kırmızı mantolar giymişti galatlar
sonra kedi miyavladı
karnım acıktı
dalmışım.
Şenol Erdoğan


Alıntı : http://www.afilifilintalar.com/iz

PS: Şenol Erdoğan'ın blog sayfasına -ki ben oraya bir bilgi küpü web sitesi diyorum - mutlaka bir göz atın, standartların dışında bir şeyler okumak ve tanımak isterseniz... Bu vesile ile blog tanıtımını da yapmış olalım muhteşem şiiri ile birlikte :))


http://cyberzenarchy.wordpress.com/



Kasım 30, 2011

HANGİ İNSAN HAKLARI


Festival programı basın toplantısıyla açıklandı

Hangi İnsan Hakları? Film Festivali 2011'in detaylı programı 29 Kasım Salı akşamı Tütün Deposu'nda yapılan basın toplantısıyla açıklandı.

Basın toplantısından fotoğraflar için galeri bölümüne bkz.

Yüksek çözünürlüklü fotoğraflar için ►►

Çocuk hakları 'perdeye' yatırılıyor!

Bu sene Film Festivali olarak yoluna devam eden Documentarist'in Hangi İnsan Hakları? etkinliğinde, sorunun hakkını veren uzunlu-kısalı 40'a yakın belgesel gösterilecek. 6-10 Aralık tarihlerinde düzenlenen ve çocuk haklarına vurgu yapan bu yılki festivale, insan hakları aktivistleri de dahil pek çok konuk katılacak.

Türkiye'nin ilk İnsan Hakları Film Festivali, 6-10 Aralık'ta üçüncü kez perdelerini açıyor. Documentarist'in düzenlediği Hangi İnsan Hakları? Film Festivali'nde Peru'dan Hindistan'a, Kolombiya'dan Filistin'e, ABD'den Afganistan'a, İsveç'ten Senegal'e ve elbette Türkiye'ye kadar pek çok ülkeden insan hakları manzaraları sunan nitelikli belgeseller İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak.

Bu yıl ana teması 'çocuk hakları' olarak belirlenen 'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali'nin en geniş bölümü çocuklara ayrıldı. “Çocuklar ve Hakları” bölümünde, aralarında animasyon-belgesellerin de yer aldığı 15 film gösterilecek. Seçkide yer alan belgeseller, Uganda'daki çocuk askerlerden Afganistan'da cinsel istismara maruz bırakılan çocukların durumuna, polis ve asker şiddetiyle can veren çocuklardan yoksullukla cebelleşen gençlere kadar dünyamızdan çocukluk/gençlik manzaraları sunuyor. Birleşmiş Milletler'in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çeşitli maddeleri üzerinden birer çocuğun yaşadığı hak ihlallerini ele alan, Hollanda yapımı Just Kids kısa film serisi de ilk kez festival kapsamında seyirci önüne çıkacak. Türkiye belgesel tarihinin klasikleşmiş filmlerinden olan Süha Arın'ın “Tahtacı Fatma” belgeseli ise 'özel gösterim' başlığı altında yıllar sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. Filmde, Toros dağlarında hayatını ormancı olarak sürdüren bir ailenin 12 yaşındaki kızı Fatma'nın hayatı ve özlemleri anlatılıyor.

Festival haftası boyunca çocuklar ve aileleriyle film okuma atölyesi, üniversite sınavına hazırlanan gençlerin sorunlarını aktaracakları Forum Tiyatro, sergi ve paneller dahil olmak üzere çocuklarla birlikte pek çok yan etkinlik de düzenlenecek.

İnsan hakları temalı filmleri desteklemeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Movies that Matter'le işbirliğiyle hazırlanan “İnsan Haklarında Eylemci Portreleri” başlıklı bölümde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatını insan hakları mücadelesine adamış bireylerin konu edildiği 4 film yer alıyor. Bu filmlerin ana karakterlerinin bir kısmı festivalin konuğu olarak İstanbul'a gelerek gösterimlere bizzat katılacak.

Arap dünyasında yaşanan fırtına bu sene başında Tunus'tan esmeye başlamış, etkisi körfez ülkelerinden Bahreyn'e kadar ulaşmıştı. Tunus'ta olanlar az çok biliniyor, ancak ülkenin bu isyanı besleyen politik atmosferini pek az tanıyoruz. “Laiklik.. İnşaallah” (Laicism... Inch'allah) Tunus'tan, kendi ülkemizden de aşina olduğumuz epey bilgi ve deneyim aktarıyor. Bölümdeki diğer film, ilk isyan dalgası kanlı bir darbeyle bastırılarak sonradan tam bir kara kutuya dönüşen Bahreyn'deki olayların perdesini aralayan, batı medyasının ikiyüzlü tavrını da teşhir eden son derece sarsıcı bir belgesel: “Bahreyn Karanlıkta Atılan Çığlık”.

Pek çok ödüllü belgeselin buluşacağı festival programında Türkiye'de ilk kez gösterilecek olan filmlerden biri de, Ciwan Haco'nun sürgündeki yaşamını ve 23 yıl sonra geldiği Diyarbakır'daki konserini anlatan Norveç yapımı “Diyarbekir'e Giden Yol” (The Road to Diyarbekir).... Fatih Akın'ın kendi ailesinin Almanya'ya gidiş macerasını konu alan “Geri Dönmeyi Unuttuk” adlı belgeseli de, Türkiye'den Almanya'ya işçi göçünün 50. yılı dolayısıyla özel bir gösterime konu olacak.

Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu'nun desteğiyle gerçekleşen festivalin gösterim ve etkinlikleri 6-10 Aralık 2011 tarihleri arasında SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu'nda yer alacak.

'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali 6-10 Aralık 2011'de

2009'dan beri Belgesel Haftası olarak düzenlenegelen ve büyük ilgiyle karşılanan 'Hangi İnsan Hakları?' etkinliği, üçüncü yılında film festivali kimliğine kavuşuyor! Bu sene 6-10 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek olan festivalin ana teması 'çocuklar ve hakları'... Dünyada pek çok ülkede düzenlenen 'insan hakları film festivalleri' ağının bir parçası olarak yoluna devam edecek olan, ülkemizin ilk ve tek insan hakları festivali 'Hangi İnsan Hakları?'nın 2011 programı ile ilgili detaylar pek yakında burada..

http://www.documentarist.org/insan2011/home.html

Kasım 29, 2011

Kırmızı Kahvrengi Defter ve Zilif için teşekkür mesajı....

Sonunda kavuştum ve buradan da kendilerine en azından bu kadar duyarlı oldukları için ayrıca teşekür etmek istedim.

Nilgün Marmara'nın "Kırmızı Kahverengi Defter" kitabına beni şaşırtacak derecede süpriz bir tasarımla ulaşmamı sağlayan Sena'ya (blog'una erişim izni yok dediği için paylaşamadım adresini :( ), Oruç Aruoba'nın "Zilif" kitabının fotokopisini yoğunluğunun arasında vakit ayırıp gönderen alef 'e çok çok teşekkür ederim.

Ben yine de kitapların orjinallerini aramaya devam edeceğim ama bu kopyaları da her zaman saklayacağım. Sanırım en kıymetlisi şu an elimdekiler olacak :)


Çilek

Kasım 28, 2011

Lana Del Rey - Video Games (Live At The Premises)



Son zamanlarda dinlediğim güçlü seslerden birisi. Dinleyince bir çok sese aşina geliyor. Aaa buna benziyor, biraz da şunu andırıyor diyorsunuz ama sanırım bu tarz söyleyen kadın vokallerde yaşanan bir karmaşa bu. Kesinlikle kendine has bir tarzı ve sesi var.
Google üzerinde arama yaptığınızda dolgun / köfte dudaklı güzel sözlerine denk gelebilirsiniz :), bunlara hiç takılmadan göze hitap ettiği kadar ruhunuza da hitap edecek bir hatun olduğunu net olarak söyleyebilirim :)
Ben yine canlı kaydını ekledim, kliplerini de izleyiniz.
Keyifle...

Kendisi hakkında detaylar için:
http://www.myspace.com/lanadelrey
http://www.facebook.com/lanadelrey

Leyla Erbil - Kalan


Henüz okumadım ama bu hafta içerisinde alıp hemen okumayı planlıyorum. Sıcak sıcak çıkmışken ve geçenlerde kitapevinde denk gelip bakmışken tanıtımını da yapmasam olmazdı.
Keyifle...

PS: Milliyet'te röportajı, radikal'de tanıtım yazısını da okumanızı öneririm.


Tanıtım yazı:

Leyla Erbil'in yeni romanı...

hiçbir şeyden ve her şeyden kalan

bir zamanlar justinianos'ların, fatih'lerin hüküm sürdüğü istanbul'un altında, şimdi toprakta gömülü olan binlerce yılın kalıntısından kalan... ibrahim ve ishak'tan kalan... insanların birbirlerini ayakkabılarından tanıdığı savaşın yokluk günlerinden kalan... farandolaların dönüldüğü, rum ustaların elinden çıkma üç katlı, ahşap evlerden kalan... kierkegaard'ın hasetinden kalan... elbette "kederli bir şiir"den kalan... "kederden mi neden bilmem sararmış rengi ruhsarı.." bir kitaptır kalan... lahzen'in göz ucu ile bir kere bakıncaya kadar geçen zamandan kalan...

peki kimdir lahzen?

"kimim ve nasıl biriyim

hayatımın neresindeki yaşantıdayım sorarım kendime her gün

sen hangi bilinçtesin lahzen

hangi göklerin bulutlarından yağdın

bu çorağa söyle

son bilinç ölüm olacağına

ölüm anındaki bilincin bilinci yazılamayacağına göre

hangi kavşağındasın tinsel gerçekliğin"

bu soruların eşliğinde iniyoruz hep birlikte

tıka basa şüpheyle doldurulmuş kuyudan

çıkmak için çocukluğa

daha da dibe

toprağın altına

ve orada arıyor lahzen

hakikatinin özünü

ve leylâ erbil'in kaleminde devleşiyor edebiyat,

şölene dönüşüyor kalan...

Vivaldi - La Follia

Günaydın şarkısı..

Kasım 26, 2011

My Brightest Diamond - Feeling Good - live

Bir çok kişi tarafından seslendirilse de son dönemlerde en çok My Brightest Diamond yorumundan dinlemeyi seviyorum.



Ps: Şarkıyı ilk seslendiren kim diye araştırma yaparken ekşi'de bir entry'a denk geldim. Nina Simone'dan da önce seslendirenler negro & the urchins mış. Ben Nina Simone sanıyordum, öğrenmiş oldum :) ilk yorumu dinlemek isteyenler için tıklayınız.

Hüsnü Arkan - Hoşgeldin / Birsen Tezer ile birlikte.



Kendilerini Ezginin Günlüğü'nden tanıdığımız Hüsnü Arkan'ın solo albümünden harika bir şarkı. Üstüne bir de Birsen Tezer'in vokali, Bülent Ortaçgil'in gitar ezgileri eklenince tadından yenmez bir hal almış.
Keyifle...



PS: Yakından takip etmek için :
http://www.husnuarkan.com/solo/

Siber Gnosis yayında!



Siber Gnosis yayında!

Siber Gnosis, Periferi Kollektif tarafından hazırlanan ve bağımsız sanatçı-çevirmen-
yazarların gönüllü katılımıyla şekillenen, bir yatay yayıncılık deneyidir.

Siber Gnosis’in ilk sayısı, her bir nüshasına Periferi sanatçıları tarafından yapılan “işler” ile
birer koleksiyon nesnesi olarak sunulmuştur. Sınırlı sayıda baskısı yapılan (150 adet) bu
dergi, Yıkım 2011’den Toplum Düşmanı’na, Sürrealist Eylem’den Albemuth Bilimkurgu’ya,
Periferi Kollektifin 10 yıllık birikiminin sonucu ortaya çıkmıştır.

Siber Gnosis; ağırlıklı olarak avangard, bilimkurgu, radikal politika, gotik ve heterodoksi
alanlarında yayıncılık yapacaktır.

PERİFERİ

Kasım 2011

*

Siber Gnosis - 1- içerik:

Metinler:

Budist Anarşizm- Gary Snyder

Bitişik odalar veya eskiden Avrupa komseri olan vampir- Carlos Martins

Maddox on William Gibson- Tom Maddox

Asger Jörn için prelüde- Rafet Arslan

Gnostizm ve Heterodoksi-Kenneth Rexroht

Bir paralel evren varsayımı olarak Sürrealizm üzerine- Ombresblanches

Görsel çalışmlarıyla: Horasan, cins, Nejat Satı, Defter Kazıyıcılar Kooperatifi, Eda
Gecikmez, Onston, Ubik Project

Şiirleriyle: Ela Dinçer, A. Emre Cengiz, Alper T. İnce

Bilimkurgu öyküleriyle: Yaprak Gözeker, ED, Seran Demiral

Çevirileriyle: Sufi, Gökhan Turan, Seran Demiral, Etilen-flagg, A. Emre Cengiz

Kasım 23, 2011

The Last Shadow Puppets - Meeting Place (acoustic)

Yine bugün radyo dinlerken denk geldim ve ne zamandır dinlemediğimi hatırladım. Seslerini, müziklerini çok çok özlemişim. Bütün gece arkada muhteşem orkestra ezgileri, önde ikili sesiyle gidecek.
Grup henüz yeni bir albüm çıkarmadı, özlettiği için beklemedeyiz. Umarım yakın zamanda albüm haberlerini alırız. Ben muhtemelen yine gecikmeli duyarım ama benden önce duyan olursa haber versin piliiz :)

Merak edenler için kimdirler:
http://tr.wikipedia.org/wiki/The_Last_Shadow_Puppets
http://www.thelastshadowpuppets.com/
http://www.myspace.com/thelastshadowpuppets

Ps: Standing next to me şarkısının klibini izleyiniz. Biz "ti" ile çok denedik ama bir türlü beceremedik aynısını yapmayı. Zamanında deneyen ve videolayan arkadaşlarda vardı youtube'da bulunabilir :)

Ben dinlerken en en en keyif aldığım şarkılarını paylaşıyorum pek tabisi canlı kayıttan :) Şarkının orjinal halini de mutlaka dinleyin, ya da bu akustik versiyondan dinlerken arkada kocaman bir orkestra hayal edin, kemanlı çellolu :))



ALTIKIRKBEŞ YAYINLARI

Altıkırkbeş yayınlarından çıkan, çıkacak olan, yakın zamanlı yapacaklarından haberdar olmak için : http://altikirkbes.wordpress.com

DÜN ARTIK YOK, VE “BİZ”, ŞİMDİYİZ!

İşi yapmak, nesneyi yaratmaktır. Elbette ki bu yaratma fiiline dek geçen süreç de kendi içinde bir başka yaratı sürecinin zihinsel safhasıdır.

Bilmek ve bilmeyenlerle, bildiğine kendini inandırmış olan bilmeyenin varlık bulduğu toplumla yaşamak, acıların en büyüklerindendir. Hele ki aynı “biliyorum” yanılsaması içinde sözde “üst” insanların “ürettikleri” de habitatta varlık buluyorsa…

Ortaya koyduğunuz, zihninizin ürünü olan şey zihninizdir de. Ama “gerçekten size ait olmayanı” ortaya koyarsanız YALAN SÖYLEMİŞ, “ticaret” yapmış, “satmış” (bu satmışlığın uzamında da ‘satılmış’) olursunuz.

6:45 Yayın, “üretim” safhasında, var olduğundan bu yana “şirketsel” bir mantık gütmemiş ve sistemleşmemiştir. Hiçbir zaman kendisini “karşı” olarak adlandırmamış, o ya da bu şekilde kendisini adlandıranları derin bir sessizlik içinde izlemiştir, izleyecektir.

Zaman, pratiklerle tecrübeyi getirmiştir. “Kitap yayımlamakla yayıncı olunmaz” sözümüzün derinliğinde de zaman ve pratikleri yatmaktadır.

6:45 kendi kültürüne sahiptir, sürekli genişlettiği coğrafyasını kendisine yakın hissettiklerini acelesiz, zamana yayarak vücuduna dahil ederek genişletmektedir.

6:45 Yayın kendisini ağır-ağır oluştururken, ait olanlarını da örmüştür; insanlarını ve medyalarını kendiliğindenlikle oluşturmuş ve şimdiki zamanında, yeni organizmaları kendisine ekleyerek oluşturmaya ve sessizce-gürültülü gelişimine devam etmektedir.

ALTI45 YAYIN sürek halinde yeni yaratılar peşindedir ve ESKİNİN BİRİKMİŞLİĞİNDEN nesnel ve ussal olarak kurtulur, kurtulacaktır.

HER YENİ ESKİ OLDUĞUNDA, ŞİMDİKİ YENİYE DÖNEN US, ESKİYİ “ARKADAN GELEN” ve “İHTİYACI OLAN BAŞKALARINA” DEVREDECEKTİR.
Ki uzun soluklu yürüyüşüne devam etsin! Edebilsin!

ALTIKIRKBEŞ YAYIN HAREKETLİ DEĞİLDİR
6.45 YAYIN HAREKETTİR

Erciş'in Genç Sesi

Erciş bölgesinden röportajlar haberler için bu bloga bakalım...

Van-Erciş Depremi sonrasında Ercişli çocuk ve gençler tarafından oluşturulan Erciş'in Genç Sesi Haber Bloğu

Erciş'in Genç Sesi


http://ercisingencsesi.blogspot.com/

Kasım 15, 2011

Yavuz Hakan Tok: Esin Afşar - "Odeon Yılları"


Güzel bir yazı ki değeri çok önce verilmiş ve yayınlanmış. Haberi duyunca üzülmeyi bırakıp daha çok okuyup dinledim. Yeniden eskilere doğru göç yaptım.
Rahmetle...

Sevenleri ya da orada olmak isteyenler için:

17/11 09:30 Harbiye CRR'deki tören sonrası Tesvikiye Camiinde kilinacak öğle namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığında defnedilecek...


“HACER HANIM NEDEN KÜSTÜ?”

Diplomat ve yazar bir babanın, gazeteci ve yazar bir annenin kızı, “dünyanın en genç profesörü” unvanı taşıyacak bir ağabeyin kız kardeşi olarak dünyaya gelmek, yaşadığı ülkenin, ülke insanının, hayatın, günün, gündemin farkında olarak büyümekle eş anlamlıydı. Nitekim öyle büyüdü Esin Afşar.



Kasım 14, 2011

Adalet İçin Süre Tükeniyor

Adalet İçin Süre Tükeniyor

TİB'in kayıtlarının silinmesine 66 gün kaldı!

Milletvekillerine Çağrımızdır

19 Ocak 2012’de Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden 5 yıl geçmiş olacak.
Hrant’ı vuran tetikçinin arkasındaki karanlık odaklar hala ortaya çıkartılmadı. Hrant'ın ölüm emrini verenler, bu hain pusuyu planlayanlar hala mahkeme yüzü görmedi.

5 yıla yakın süredir devleti oluşturan yasama, yürütme ve yargı erklerinin üyeleri "sözde" bu davayı sahiplenirken, gerçekte hiç bir çaba gösterilmiyor.

Savcı devlet içindeki çetelerin bu cinayette parmakları bulunduğunu ama bunu ispatlayamadığını söylüyor. Bu itiraf Türkiye adaletinin aczini göstermesi açısından bir ibret vesikasıdır. Bu davayı çözmek ve Türkiye adaletine, adaletin hak ettiği onuru vermek için zaman gittikçe daralıyor.

Devlet içindeki çetelerin ortaya çıkartılmasını sağlayacak telefon kayıtları TİB’in elinde ama TİB özel hayatın gizliliğini ihlal edeceği gerekçesiyle telefon kayıtlarını vermiyor. Bir cinayet planını "özel hayat" maskesi ile gizlemek, bu ülkede yaşayan herkesin boynuna bir vebal yüklüyor.

Biz imzası bulunanlar biliyoruz ki bu sorunu çözmek sizin elinizde!
Yapacağınız bir yasal düzenleme bir daha kanlı ellerin bu ülke üzerinde oyunlar oynamasına engel olabilir!

Hrant Dink davası Türkiye'nin vicdan ve insanlık ile imtihanıdır.
Unutmayın ki bu kayıtlar silinirse, bu kara leke bu ülkenin alnından silinmeyecektir.

Gerçek katilleri bulmak elimizde...
Zaman adaletin aleyhine işliyor,
19 Ocak'ta kayıtlar siliniyor!

http://adaleticinsuretukeniyor.com/index.php

Adalet İçin Süre Tükeniyor

Kasım 12, 2011

Sömürören AVM'ye gitmem!


Neden gideyim? İstiklal Caddesi'nde cıvıl cıvıl hayat akıp dururken, çıkıp az da olsa yaşamı içime çekeceğime, sermayenin Taksim'e diktiği zafer anıtıyla işim olmaz! Aslında hiçbir AVM ile işim olmaz da her şeyden önce "bir bina, hemen yakınındaki tarihi yapılardan daha yüksek olmamalı" diyen Kültür Varlıklarını Koruma Yasası'nı ihlal eden bu ucubeye dayanamam. Binam en yüksek olmalı, baklavam bol fıstıklı olmalı, pastırma aldım mı on kilo alırım diyen sonradan ‘gurme' zengin tavrı! Sıkar, üzer; affedersiniz içine etmeye bile değmez; zaten zor bulunuyormuş, yapan bilerek saklı yapmış tuvaleti.

Profiterol istiyorsam henüz yıkılmamışken İnci var mis gibi; gider yerim. Kahve içeceksem Tünel'deki İtalyan dondurmaları satan küçücük dükkânın efsane espressoları var. Bira içeceksem yine dolu yer bulabilirim. Ucuzundan rakı içeceksem aslanlar gibi Süper, pahalısından içip entel göreceksem Yakup var! Sinemaya gideceksem dolu, tiyatro desen öyle; bar, kafe sürüsüne bereket... Alışveriş edeceksem cadde üzerindeki yüzlerce mağazada ucuzundan pahalısına birçok şey bulmak mümkün; İstanbul'un kalbindeyim, aşağı yukarı keyifle turlayarak param kadar alırım, üstelik pazarlık da cabası. Yani kısacası AVM sevmem, pasaja bayılırım! Kaldı ki 800 liraya fondöten satılan mağazanın bulunduğu mekânı, yaşamıma hakaret olarak algılarım...

Gitmem! Neden gideyim? Kişisel tepki koymak zor mu? Madem caydırıcı nitelikte toplu eylemler yapılamıyor; kimse gitmezse büyük ‘brand'ler paradan başka şey düşünemeyen, satış iştahıyla durmadan ellerini ovuşturan kâr hırslarını kimin üzerinde törpüleyecek?

1940 tarihli Markiz pastanesini, neyse ki içindeki Art Nouveau fayanslara dokunmadan değiştirip mekâna ev sahipliği yapan 171 yaşındaki Passage Oriental'ı (Şark Aynalı Çarşı) Passage Markiz'e dönüştürerek içine teknoloji mağazası kusanlarla nasıl uzlaşayım? Emek Sineması'ndan ellerini çekmeyenlerle, güzelim İstiklal Kitabevi'nin kapanmasına neden olanlarla aynı havayı solumak zorunda mıyım? Ortak kültürel mazimizin parçası olan bu mekânların ölüsünün üzerine kurulacak her yer beni bozar! Yiyeceğim iki kuruş yemeği gider başka yerde yerim. Şehircilik, en az elli yıl sonrasını görerek yapılacak iştir, o anki cüzdan durumunu düşünerek değil!

Ahkâm mı lazım, kes oğlum oradan: Ülkemizin zengini çoğunluk cahildir. ‘Nostalcik' olsun diye dış cephesine iki sütun attırdığı binaya cam pervazlı balkonla dore lamba ekleyene, parası olup da bunca ruhsuzluğa imza atabilene başka ne denir?

Ali Sami Yen'den kalacak boşluğa yeni ‘yaşam alanları' iliştirilecek bildiniz mi? Yaşam alanı sadece parayı verenin oluyor herhalde? Mecidiyeköy'ün orta yerinde yeşillerin kaynaştığı, insanların sarhoş yaz geceleri banklarında uyuduğu, baharın ilk eriğini yediği parklar Türkiye'nin AKP'li ve AKP'siz seçmenleri için hayal mi? Yapılan yepyeni stadyum şehrin içinde de, kitap fuarı acaba neden başka bir şehrin kıyısında, düşünmez misiniz?

Sömür ören mi; semir ören mi neyse o; gitmem arkadaş! Müslüman iktidar, bu tebeşirden yontulmuş gibi duran AVM; avlusunda Mimar Sinan'ın diktiği şadırvanıyla 417 yaşındaki Hüseyin Ağa Camii'nin kubbesine ve kesme taş duvarlarına zarar verirken 2 No.lu Koruma Kurulu üyelerinin neyi, kimi koruduğunu biliyor mu? Sorup geçelim!

Hadi bu yapıyı beğenmedim ve tavrımı ortaya koydum; beğenenlerin çokluğunun farkında mısınız? Düşünün, sermaye bu; beğenildi diye neden bir tane de Cihangir'in ortasına bir tebeşir bozması daha bindirmesin; ihtiyaç var denilerek neden Tünel'e de bir tane çakılmasın, zor mu! Peki nice eski İstanbul diye inleyen misk-i amberli tayfanın olup biten hakkında tek laf etmemesine ne denir?

Endüstriyel futbolun kutsal pazarına haksızlık etmeyelim, Beyoğlu hızla yok olurken toplum tarafından görül(e)meyen bu cinayetlerin tek sorumlusu, belediyeye futbolcu bağışlanarak çatılan bu korkunç AVM değil. Pera, bunca rengine rağmen yapılaşma açısından bakıldığında nicedir kıyımların izleriyle yaşıyor.

Asmalımescit'te Tersane-i Amire Kalafatçıbaşısı Yunus Ağa'nın 1481'de yaptığı asma mescit nerede? Bahçeli Hamam Sokağı'nda neden bir hamam ya da bahçe yok? 1571'de Mimar Sinan tarafından yapılmış, İstanbul'un tek bahçeli hamamı nerede şimdi? Tabii bu çağın pis hırslarının yanında bütün bunların ne önemi var? Üstelik gezip eğlenmeyi AVM'ye gitmek sanan, gitmedi mi canı sıkılan, kontör, bedava dakika ve Facebook'a sevgiliyle ciciş resim ekleme manyağı olmuş insanların ülkesinde ne, kimin umurunda ki?

Siz bir zahmet gidip AKP milletvekili adayı Mehmet Metiner'in arabasının plakasına dikkat edin! Türkiye'nin yeni parlak sınıflarının nice görgüsüz olduğu orada yazılı. Zaten onlara ancak bu tebeşir bozması binalar ve ileri, büyük AKP demokrasisi layıktır, kapatalım konuyu. Görüşeceğiz.

Alıntı: http://v3.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=62864


http://www.emeksinemasiniyasatalim.org/728x90_emek.swf

Kasım 11, 2011

Ece Temelkuran - Enkaz Altında


BU memleketi belki de artık ancak uzaktan sevebileceksin. Seni gördüğünde saldıran bir çocuk çünkü. Sen onu sevdikçe deliren bir çocuk... Tıpkı kimsesizler yurduna bırakılmış, dokunmayı unutmuş, sadece vurmayı hatırlayan çocuklar gibi.

Hayır, ben gitmedim. Ben terk etmedim bu çocuğu. Onu benden aldılar, bir çocuk asker yaptılar. Sadece dualarını ezberleyip sonra da saldıran bir çocuk asker. Ürkütücü bir boşluk var gözlerinde. Geri gelmeyecek bir çocuk bu. Sönmüş bir yıldız gibi. Tutup bağrına basacak olsan karnını yumrukluyor, gözünün içine baksan vahşileştirilmiş hayvanlar gibi korkup düşman sanıyor seni. Yumuşak bir yeri kalmamış. Artık ne söylesen küfür sanıyor, duymuyor.

Hep merhametsizdi Anadolu. Demiştim bir kere, önce diz çöktürüp sonra merhametini lütfeder sana. Hep öyleydi. Ama şimdi başka bir şey. İncitmeden, aşağılamadan, yok etmeden, viran eylemeden dokunamıyor sana. İyi bir şey yapmaya kalkıştığında da beceremiyor, yüzüne gözüne bulaştırıyor. Artık ben bu ülkeden değil, sadece dost saydıklarımdan medet umuyorum. Anlatayım...

BAYRAM MANZARALARI

Bakan, Van Erciş'te bayram harçlığı veriyor çocuğa. Büyük bir para gibi duruyor o koşullarda. Anne de elinden alıyor çocuğun parayı. Çocuk ağlıyor. Çocuk ağlayınca baba içleniyor, basıyor yumruğu kadının gözüne. Kadın psikologlar tarafından sakinleştirilmiş diyorlar. Babaya ne yapılmış? Bakan bu duruma karşı ne tepki göstermiş? Belli değil. Küçük bir delirme anaforu oracıkta.

Başka bir delirme anaforu da "Sesimi Duyan Var mı" derneğinden. Van'a gidip çocukları eğlendirecekler güya. Çocukların yüzlerini boyarlar ya Amerikan filmlerinden öğrenildiği üzere. Bunlar da boyuyorlar çocukların yüzünü. Ne yapıyorlar? Çocukların yanaklarına 7.2 yazıyorlar. Deprem sarsmış, insanlık sarsılmış, açlık, üşümek var ve bu arkadaşlar iyilik yaparken çocukların yüzlerine kaderlerini kazımışlar. Her birinin yanağında bir delirme anaforu. Çocuklar kendini bilmez bir şekilde dolaşıyor ortalıkta. Anlamıyorlar. Aniden terk edilmiş bir lunapark yüzleri.

Kötülüğe karşı yapılan iyilik bu artık. Delirmenin başka bir delirmeyle tedavisi. Bütün kafası çalışan insanlara saldırırsan işte böyle kör kütük bir cahillikle kalırsın. İnsanlara sosyal haklarını unutturup harçlığa ve hayır işlerine bağımlı kılarsan, o hayır işlerine de çocukların yanağına 7.2 yazmayı akıl edenleri koyarsan böyle kalırsın cascavlak ortalıkta. Kimsenin gülmediği kötü bir komedi oldu bu ülke.

NURAY MERT VE YILDIRIM TÜRKER

Deprem, her yerde. Ruhlarımız ve akıllarımız enkaz altında. Yakın bir zamanda bir arkadaşım, kendi arkadaşını tamamen politik nedenlerle işten attı. Yaptığından utandı belki, ama yaptı işte. Hükümetten korktuğu için. Başka bir açıklaması yok ve zaten başka bir açıklama bulmaya da zahmet etmedi. Çünkü enkazdan çıkmaya çalışıyor. Enkazdan sağ çıkmaya çalışanlar, ötekileri enkazın daha derinine itmek pahasına yapıyorlar bunu.

Siyasi kurbanlar göz göre göre muktedirin ayaklarının altına atılırken "Ama o da zaten..." diye başlayan cümlelerle bu siyasi kurban ayinini meşrulaştırma yarışına girmek nedir? Size ilk delikanlılık çağınızda öğretilen şey miydi? Çok affedersiniz ama bunun adı "arkadaşını satmak" değil miydi? Biz böyle insanlardan nefret etmiyor muyduk? O zaman niye mesela Nuray Mert, son derece açık bir şekilde "Beni kurban sırasına koydular" gibi bir yazı yazınca bütün köşe yazarları aynı anda "Dur bakalım! O kadar da değil. Biz varız!" demiyor? Niye yine sadece Yıldırım Türker'in sesi çıkıyor? Ben fazladan delikanlı biri değilim. Hatta açık söyleyeyim, ödüm kopuyor. Ama yine de söylüyorum işte. Bu enkazın altından ya beraber çıkarız, ya da ben de çıkmam!

Artık herkes sözünü söylesin. İnsan haklarıyla, demokrasiyle, eşitlik, adalet ve özgürlükle ilgili yazılar yazanların başına ne geleceği birkaç kere anons edildi son günlerde. Tereddütsüz. Şimdi kim ne söyleyecekse söylesin. Enkazdan tek başına çıkma heveslisi olanlar buyursun çıksın, kendini bir villaya, bir koltuğa atsın. Ben kimsenin delikanlılığı hatırlamadığı bir ülkede yaşamaktansa bu enkazın altında bir dost eli beklemeyi yeğlerim. Yemin ediyorum, başka türlüsü içime sinmediği için. Sadece insan olduğum için. Öyle kalmak gibi bir niyetim olduğundan.

09 Kasım 2011, Habertürk
http://www.haberturk.com/yazarlar/ece-temelkuran/686622-enkaz-altinda